İnsanlık tarihinde bilindiği hâliyle spor, savunma ve saldırı temeline dayanıyor. İlkel çağlarda insanlar hayatta kalabilmenin koşulu olarak girdikleri fiziksel mücadelelerin neticesinde kabiliyetlerini keşfediyor. Günümüze geldiğimizde böylesi bir mücadeleye ihtiyaç duymuyoruz, pek tabii ideal durumlar içerisinde. Temel olarak varkalım çabamızın ürünü olan spor, binlerce yıl içerisinde ise hayatlarımıza çok daha yönlü biçimlerde konumlanmış.
Sporun Etimolojisi
Latincede işten uzaklaşma, eğlence ve dinlenme amacıyla yapılan etkinlik anlamına gelen ‘Dis-Portare’ sözcüğünden türeyen spor; zihinsel ve fiziksel olarak diriliği esas alan eylemler bütünü diyebiliriz. Bu aktiviteler hepimizin bildiği gibi yaşam enerjimizi yükseltecek güce sahipler. Bir nevi doğamızla/özümüzle doğrusal ilişkiler kurmamıza araç oluyorlar. Spordan varkalım çabamızın özü olarak bahsetmiş ve doğamızla ilişkilendirmişken, Filozof Spinoza’nın ‘Conatus’ kavramına değinmek gerekir. Zirâ Spinoza’ya göre insanın doğasının fiili özünü oluşturan kavram conatusudur. Bir başka deyişle varlık olarak varkalım çabasını ortaya koyan bir eylem içerisinde olma hâlidir. Doğal olarak öze uygun olarak gerçekleşen eylem içerisinden doğmuş olan spor, bu düşünceden yola çıktığımızda çabasızca özümüzle ilişkilidir diyebiliriz. Doğamızı besleyen, yaşam neşemizi artıran böylece varkalım çabamızı yani hayat enerjimizi yücelten bir eylem spor.
Günümüzde Sporun Konumlandırıldığı Pozisyon
Böylesi insani temellere dayanan bir aktivite, modern çağlara gelindiğinde nasıl olur da cinsiyet kimliklerine indirgenmiş sorunlarla iç içe geçmiş diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu konunun sosyolojik, psikolojik ve kültürel birçok nedeni var. Dünya üzerindeki gelişmiş ve gelişmemiş toplumlarda görülen ortak algı sorunlarının başında insan-kadın kimliğinin konumlanış biçimi geliyor. İnsan temelinden uzak eril düşünce kalıpları üzerine inşa edilmiş kadın sporcu kimliği, hâliyle çokça sorunla baş etmek durumunda kalıyor. Sitemizde yer verdiğimiz cinsel şiddet, taciz, adaletsiz maaş politikası pek çok sorundan yalnızca birkaçını oluşturuyor. Bunların yanı sıra kadın fizyolojisine uygun olmayan yönlendirmeler neticesinde yaşamsal faaliyetleri doğrudan etkileyecek sağlık sorunlarına sahip olabiliyorlar. Bu konuda yapılan bir araştırma, zayıf olmayı gerektiren sporlar ağırlıkta olmak üzere kadın sporcuların %45’inin yeme bozukluğu yaşadığını ortaya koydu.
Kadın Sporcuların Potansiyeli
Kate Ackerman, kendisi de atlet olan bir spor bilimci. Boston Çocuk Hastanesi Kadın Atlet Programı’nın Direktörü Ackerman, tıp eğitimini tamamladıktan sonra spor geçmişinden destek alarak kadın sporcuların fizyolojilerine odaklanmış. Bu bağlamda kendi deyimiyle, kadın sporcuların en yüksek performansı elde etmek için güzel spor sutyenleri veya yeni spor ayakkabılardan daha fazlasına;
sağlıklarına ve esenliklerine adanmış gerçek bir yatırıma ihtiyaç duyduklarını vurguluyor.
Spor tıbbının öncülerinden olan Ackerman; pms dönemi, menstrual döngü, hamilelik, menopoz, psikolojik dayanıklılık ve etnik köken gibi daha birçok unsurun kadın sporcuların potansiyellerini açığa çıkartmak noktasında etkili olduğunu savunuyor.
Kadın bedenine dair oluşan yargılar kendini çeşitli şekilde gösteriyor, bu bağlamda regl döngüsünü ele alalım. Yüzyıllar boyunca köklenmiş eril yapılanmalardan kaynaklı olarak birçok coğrafyada konuşulması güç konuların başında kadınların regl döngüsü geliyor. Cinsiyeti kadın olan bir insanın doğasının vazgeçilmez parçası olan bu biyolojik faaliyet, kültürel kodların yozlaştırmasına maruz kalmış diyebiliriz. Düşünsel tüm kalıplardan sıyrıldığımızda ise kadın bedenine dair sıra dışı gizemleri barındıran süreci keşfetme fırsatına ulaşıyoruz. En basit haliyle; kadınlar bu döngü öncesi, sırası ve sonrasında pek çok hormonal değişiklik yaşıyor. Bu değişimler sağlıklı beslenme, dinginlik ve düzenli uyku ile doğrusal olarak olumlu şekilde etkisini gösteriyor. Elbette sporcular için de bu dönem farklı hassasiyetler gerektiriyor. Antreman düzenlerini regl döngüsüne göre revize etmek bilinen haliyle en etki yöntem oluyor. Kan değerlerinde yaşanan dalgalanmalara karşılık ihtiyaca uygun besin takviyeleri de performans noktasında fark yaratıyor. Burada asıl kastedilen, döngü evrelerine bağlı olarak hormonal ritme uygun şekilde beden ve zihni eş zamanlı olarak beslemekten geçiyor. Kompleks pek çok durumu içinde barından regl döngüsü, kadın sporcular için göz ardı edilmemesi gereken bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
Spor; son derece insani bir etkinlikken, erkek ve kadın fizyolojilerinin farklılıkları sporu kendi içinde başkalaştıran bir noktaya taşıyor. Bu kapsamda yolun çok başında olan bilimsel araştırmalar, bedenlerimizi daha iyi tanımamıza ve kavramamıza vesile olmasıyla birlikte sportif potansiyelin açığa çıkmasına yardımcı olacaktır.
Ted konuşması : https://www.ted.com/talks/kate_ackerman_what_girls_and_women_in_sports_need_to_unlock_their_potential/c
Spor Kavramının Ortaya Çıkışı : https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/118549/mod_resource/content/0/Spor%20Kavramının%20Ortaya%20Çıkışı%201.pdf
Sporun sosyal görünümü :
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/284137
Kaynaklar : Pelin Dilara Çolak – Stres ve Kaygıdan Kurtulmak için Stoa Felsefesinden Reçete https://www.youtube.com/watch?v=P6kbXmYvxZk