Geçtiğimiz günlerde BBC’de yer alan bir haberde İngiltere’de yayınlanan rapora göre regl dönemlerinin, kız çocuklarında başkaları tarafından izlenme hissinin düşük özgüvene neden olduğuna yer verildi. Bu faktörlerin kız çocuklarının yaklaşık üçte birinin spor yapmasını engellediğine ve spordan uzaklaşmalarına neden olduğuna değinildi. Okurken özdeşlik kurduğum bu haberle birlikte yıllar evvel Londra Maratonu’nda koşan ve o maratonu anlatan haberi okuduğumdaki hayranlığı hatırlatan Kiran Gandhi geldi aklıma. Regl olduğu bir güne denk gelen, kanayarak koşusunu tamamladığı maratonun ardından verdiği röportajdan çok etkilenmiş, cesaretine hayran kalmıştım. Şimdi sizlere Kiran Gandhi’nin hikâyesine değinmeden önce regl olunduğunda neden kötü hissettirildiğimize, kanamanın nasıl bir tabuya dönüştüğüne değinmek istiyorum.
Doğduğumuz andan itibaren pek çok norm tarafından sarmalanıyoruz, bu sarmanları açmak, deşmek ve bu bağlardan kurtulmak da oldukça zaman alıyor. Çocukların toplumsal cinsiyet rolleri ile –şanslıysalar ailenin dışında- karşılaştıkları ilk sosyalleşme alanı okullar oluyor. Kadınlara ve erkeklere atfedilen cinsiyet rollerinin küçücük çocukların boynuna çok erken yaşta yüklenmesiyle birlikte pek çok norm da doğalmışçasına ön kabul olarak görülüyor. Kılık kıyafetten tutun da okul içindeki davranışlara kadar pek çok alanda toplumsal cinsiyet rolleri üretiliyor, buna uymayanlar sistemin dışına itilerek “öteki” hissettiriliyor. Eğitim sürecini kapsayan okul hayatında cinsiyet rolleri çok farklı kılıklarla karşılarına çıkarken aynı zamanda bu rollerin eğitim politikalarıyla da desteklenmesi nedeniyle çeşitli güçlüklerle karşılaşmak daha da sık yaşanan bir durum haline gelebiliyor. Bu yazıda size özellikle ergenlik sürecini kapsayan beden eğitimi gibi sportif faaliyetleri bünyesinde barındıran derslerde kız ve erkek öğrencilerin tutumlarını kapsayan birtakım unsurlara değinmeye çalışacağım.
Beden eğitimi dersleri ilkokul, ortaokul ve lise boyunca müfredatta yer alan ve sportif faaliyetlere yönelik ilgi alanını geliştirmeye yönelik dersler olarak karşımıza çıkıyor. Peki, bu derslerden hem kız hem de erkek öğrenciler aynı şekilde faydalanabiliyor mu? Beden eğitimi dersleri öğrencilerin aktif spor hayatına katılımlarını nasıl etkiliyor?
Çocukların, spor faaliyetlerine katılımlarını etkileyen pek çok faktör karşımıza çıkıyor. Spor ve eğitim politikaları, coğrafi konum, okulların ya da spor komplekslerinin imkânları, ailelerin sosyo-ekonomik düzeyleri gibi pek çok unsur bu durumu etkiliyor. Peki, bunların yanı sıra ergenliğin verdiği bedensel değişimler ve benlik algısının dönüşümü bu durumu nasıl etkiliyor?
Hem ülkemizde hem de dünyada yapılan akademik çalışmalara baktığımızda, ergenlik döneminin özellikle kız çocuklarının spora katılmalarına erkek çocuklarına oranla daha çok etki ettiğini gözlemlemek mümkün. Ergenlik döneminin doğası gereği çocukların bedenlerine getirdiği değişimler, erkek öğrencilerin spora yönelmelerini daha çok kamçılarken kız çocuklarının bedensel değişim nedeni ile daha içe kapanık ve kendilerine yöneldikleri bir dönem olduğu ortaya konuluyor. Bunun sebebinin sadece ergenlik olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Ergenliğin getirdiği değişimin ve benlik algısının gelişmesinin yanı sıra özellikle kız çocuklarının bu dönemle birlikte artan üstlerindeki toplumsal baskı ve cinsiyet rolleri bu durumun pekişmesine neden oluyor. Göğüslerin belirginleşmesi, vücut kıllarının çıkması ve menstrüasyon döneminin verdiği duygusal gerilim ve fiziksel güçlük de bu baskıların artmasına ve belki de akran zorbalıklarına maruz kalınmasına neden olan etkenlerden birkaçı. Özellikle regl dönemi, spora yönelen kız çocuklarının pasivize olmalarına neden olan ve desteklenmeleri gereken önemli bir süreç. Ergenlerin spora katılımlarını kapsayan akademik çalışmalardan olan “İlköğretim, Lise ve Üniversite Öğrencilerinin Beden Eğitimi ve Spora İlişkin Tutumlarının Karşılaştırılması” adlı makalede erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre kendilerini daha yetenekli, güçlü ve kuvvetli hissettikleri belirtilirken, kız öğrencilerin kendilerini erkeklerden daha şişman algıladıklarına değiniliyor. Aynı zamanda, kız öğrencilerin, altıncı sınıftan sekizinci sınıfa doğru beden eğitimi dersinden hoşlanma konusunda sistematik bir düşüş olduğunu gözlemleniyor. Erkek öğrencilerin ise beden eğitimi dersinden giderek daha çok zevk aldıkları sonucu ortaya çıkıyor. Bu durum hem ergenliğin beden üzerine etkisi hem de kız ve erkek çocukların spora yönelik aynı derecede desteklenip desteklenmedikleri konusunda oldukça düşündürücüdür. Özellikle kız çocuklarını odağına alan akademik çalışmalar incelendiğinde regl döneminin çocukların spora yönelmelerini etkileyen yönlerine değiniliyor. “Adet Kanaması: Dört Kuşağın Bilgi ve Deneyimleri” adlı çalışmada görüşmecilerden biri regl döneminin kendisinde uyandırdığı kaygıya şu şekilde değiniyor.
“[…] okulda çok telaşlanıyorum. Bir tane daha [ped] yanımda götürüyorum okulda. Kan geçer, görünür diye özellikle antrenmanda çok korkuyorum, bir arkadaşımın başına gelmişti çünkü. Şortu kan olduğu için antrenmana katılamamıştı. Ben de korktum ama bir zorluk çekmedim bu konuda.”
Yukarıda da ifade edildiği biçimiyle kız çocuklarının bu deneyimlerden korkmamaları ve kaygı yaşamamaları için hem ailelerine hem de eğitmenlerine pek çok rol düşüyor. Özellikle erken dönemde çocuklar ergenlik döneminin verdiği değişimler hakkında sağlıklı bir biçimde bilgilendirilmeli ve bu konuda yaşadıkları kaygı en alt düzeye getirilmelidir. Bunun hayatın doğal bir parçası olduğu ve bedeninde tüm bunlar olurken de her şeyi yapabileceği hissettirilerek benlik algıları ve ergenlik deneyimleri desteklenmelidir.
Aşağıda yer alan videoda da görebileceğimiz gibi kız çocuklarının bedenlerine dair toplumsal baskı ete kemiğe bürünmüş bir halde karşımıza çıkabiliyor ve bu tarifi zor duygulara ve hayal kırıklıklarına neden olabiliyor.
Merve Akpınar’ın boğazında bir düğüm gibi kalan hıçkırıklar çoğu kız çocuğunun karşısına kimi zaman ailelerin kimi zaman akranlarının kimi zaman da hocalarının bir bakışı, bir cümlesi olarak çıkıveriyor. “Sen kızsın şort giyemezsin, erkeklerin yanında oynayamazsın, tişört falan giyemezsin, oran buran görünür.” diye sindirilen çocukların seslerine kulak verilmeli. Kız çocuklarına bedenlerinden utanmamaları gerektiği, kendilerine eşsiz başarılar getiren bedenlerini sevmelerini öğretmeli ve her an destek olarak yanlarında olunduğu hissettirilmelidir. Kız çocukları desteklendiklerinde kendilerine güvenleri artacak ve hem kendileri adına hem de kendileri gibi hisseden kız kardeşleri adına verecekleri mücadelenin bir parçası olacaklardır.
Tıpkı Londra Maratonu’na katılan atlet Kiran Gandhi gibi… Gandhi, maratona herhangi bir hijyenik ürün kullanmadan katılarak aşağıda yer alan sembolik fotoğrafla koşuya damgasını vurmuştu. Meme kanseri için koştuğu maratonda 2000 sterlin toplayarak bir başarıya imza atmıştı. Bacaklarının arasından akan kanı tiksindirici bulanlar kadar feminist bir eylem olarak görenlerin sayısı da hayli yüksekti. Cosmopolitan dergisine verdiği röportajda maratona ped ya da tampon kullanmadan katılmaya nasıl karar verdiği sorulduğunda “Londra Maratonu’ndan önceki gece regl oldum ve çok ağrım vardı. Tüm yılı bu maratona hazırlanarak geçirmiştim, fakat daha önce hiç reglken antrenman yapmamıştım. Olasılıklarımı düşündüm. 42 kilometreyi bacaklarımın arasında pamuktan bir tıpayla koşma fikri bana çok saçma geldi. Ne yapacağım konusunda bir fikrim yoktu. Şanslıydım çünkü yaşadığım toplumda regl etrafında bir norm oluşmuştu ve tampon vb. gibi ürünlere erişimim vardı! Kendi rahatımı bozup, bu norma ayak uydurup, sessizce koşabilirdim. Ama sonra düşündüm… İnsanlar maratonda koşan biriyle uğraşamazlardı. Bir koşucuya “hadi üstünü başını temizle ki etrafındakiler rahatsız olmasın” diyemezler. Koşu sırasında bu norm yüzünden utanç duymaya mecbur bırakılmayı tercih edip etmemek benim kararımdı. Ağrı kesici alıp, regl kramplarımı yaşamamayı umarak, özgürce kanayarak koştum. Maraton zaten kaç yüzyıllık sembolik bir hareket, neden bunu tampona erişimi olmayan, tüm kramplara ve ağrılara rağmen gizlemek zorunda kalarak yokmuş gibi davranan kız kardeşlerime neden adamayayım?” şeklinde cevap vermiştir.
Kimi zaman gazete kâğıtlarına sarılan, kimi zaman da okulda çekinerek çantalardan hızlıca çıkarılıp cebe koyulan pedlere olağandışı nesnelermiş gibi anlam yüklemek yerine Kiran Gandhi’nin hepimize ilham veren müthiş eylemiyle bu tabuları yıkmak gerek! Kendisinin de dediği gibi “Koşmak dâhil olmak üzere, istiyorsak, istediğimiz her şeyi, kendi istediğimiz gibi yapabilmeliyiz.”
Kaynakça;
Gürcü, Dilara (2015), “Londra Maratonu’nu Bacakları Arasından Kan Akarak Koşan Kadın: Kiran Gandhi”, (https://t24.com.tr/yazarlar/dilara-gurcu/londra-maratonunu-bacaklari-arasindan-kan-akarak-kosan-kadin-kiran-gandhi,12498), (Erişim Tarihi: 23.10.2021)
Jung, Helin (2015), “26-Year-Old Woman Free Bleeds Proudly Through Her First Marathon”, (https://www.cosmopolitan.com/health-fitness/q-and-a/a44392/free-bleeding-marathoner-kiran-gandhi/), (Erişim Tarihi: 23.10.2021)
Kangalgil, Murat; Hünük, Deniz; Demirhan, Gıyasettin (2006), “İlköğretim, Lise ve Üniversite Öğrencilerinin Beden Eğitimi ve Spora İlişkin Tutumlarının Karşılaştırılması”, Spor Bilimleri Dergisi, 17(2): 48-57.
Long, Jeanette (2021), “Periods and Low Confidence Put Some Girls Off Sport”, (https://www.bbc.com/news/education-58841868), (Erişim Tarihi: 23.10.2021)
Yıkmış, Meral Salman (2020), “Adet Kanaması: Dört Kuşağın Bilgi ve Deneyimleri”, Kadın/Woman 2000, 21(2): 107-126.