İşten kalan boş vakitlerini değerlendirmek için bisiklet kullanmaya başlayan Arzu Sağnak, milli takım sporculuğuna kadar yükseldi. 1987 doğumlu olan Sağnak, Tekirdağ’da yaşarken ve medikal muhasebecilik yaparken markete gitmek, sahilde gezinmek için bisiklet binmeye başlamış. Daha sonrasında Tekirdağ’da bir bisiklet grubuyla tanışması ve bisiklet konusunda bilinçli insanlar ile iletişimde olmasıyla beraber milli takıma kadar uzanan bisiklet kariyeri başlamış. Arzu Sağnak ile kariyerini ve Türkiye’de bisiklet sporunu konuştuk.
Bisiklet sporuna nasıl başladınız?
İstanbul’da Tekirdağ’a taşındığımda iş dışında fazla boş vaktim oluyordu. Ben de bisiklet sürmeye başladım. Daha sonrasında keyif için sürüşler yapan bir bisiklet grubuyla tanıştım. İlk bisikletim dağ bisikletiydi. Şehir içinde kullanım için dağ bisikleti çok doğru bir tercih olmamıştı. Bisiklet konusunda bilinçli insanlar ile tanışmamla beraber yol yarış bisikleti almaya yönlendim. Ve mevcut bisikletimi satıp yol bisikleti edindim. O sırada ilk defa bir mtb yarışına katıldım ve bu yarışta Mutlu Erçevik (milli takım antrenörü) ile tanıştım. Sonrasında yol bisikleti klasmanında federasyon yarışlarına katılmaya başladım. Ve hayatım epey değişti. Tecrübe kazandım. Yarıştıkça daha çok geliştim. Antrenmanlarıma düzenli şekilde devam ettim. 2014 yılından bu yana bisiklet sporunu içindeyim. Son iki yıldır milli sporcu olarak ülkemi temsil ediyorum.
2017 yılına kadar medikal muhasebecilik yapan Sağnak, sonrasında yalnızca bisiklete odaklanmak istediği için mesleğini bırakıp aynı zamanda sponsoru da olan Giant’ın Cadde Bostan’daki şubesinde çalışmaya başlamış.
Sporculuk ile işi bir arada yürütmek zor oluyor mu?
Kurumsalda çalışan bir insan için çok zor. O zaman sabah çok kısıtlı bir vakit var, akşam işten döndüğünüzde de enerjiniz bitiyor. Zaten bütün gün yoruluyorsunuz. Benim şu anki avantajım Giant bana destek olduğu için çalışma saatlerim de esnek. Ben öğleden önce antrenmanımı yapıyorum. Öğleden sonra işe gidiyorum. Akşam 6-6 buçuk civarları işten ayrılıyorum. Böylelikle antrenmandan sonra minik bir dinlenmeye, yemek yemeye ve egzersiz yapmaya da vaktim oluyor. Dolasıyla bu şartlarda sporu sürdürebiliyorum. Ama kurumsalda çalışsaydım bu şekilde sürdüremezdim. Mental olarak da zor. Çünkü spor çok fazla vakit alan bir şey.
‘Bisiklet Sporu İle Geçimini Sağlamak Mümkün Değil’
Kariyerine dağ bisikleti ile başlayan ve Tekirdağ’da 5 kişinin start aldığı ilk yarışını 1. sırada tamamlayan Arzu Sağnak, Mutlu Erçevit’in de yol göstermesi ile yol bisikletine yönlenmiş. O günden bu güne pek çok yarışlara katılan Sağnak, bisiklet sporu ile geçimin sağlanamayacağı konusuna dikkat geçiyor.
Yalnızca bisiklet sporu ile geçimi sağlamak mümkün değil mi?
Türkiye’de bisiklet sporundan yeterli para kazanmak çok mümkün değil. Hayatınızı sürdürecek kadar kazanamazsınız. Çünkü öyle bir alt yapımız yok. Yani bu işten maaş alabilmeniz için Avrupa’da yaşamak gerekiyor. Türkiye’de işler öyle yürümüyor. Dönüm noktası şöyle oluyor sporcu küçük yaşta başlıyor spora yetişiyor tam verimli olacağı zaman artık bir yol ayrımına geliyor. Üniversite mi yoksa spora devam etmek mi? İşte hayatını sürdürebilmesi için bir insanın çalışması gerekiyor. Para kazanması gerekiyor. Orada yollar mecbur ayrılıyor. Ya da devam ederseniz belki ailenizin desteğiyle ayakta kalabilirsiniz. O yüzden sporun yanında hayatınızı sürdürebilmek için bir mesleğinizin ve bir işinizin olması gerekiyor.
’80-90 Kişileri Bulan Sosyal Sürüşler Gerçekleştiriyoruz’
Arzu Sağnak kendisinin de kurucusu olduğu Peloton İstanbul takımında yarışıyor. Eşi Tufan Sağnak ve sevdikleri arkadaşları ile birlikte kurdukları Peloton İstanbul, genç bisikletçilere yol göstermek, onları doğru şekilde yönlendirmek amacı güdüyor.
Belki Peloton İstanbul’dan daha detaylı bahsetmek istersiniz. Peloton İstanbul neler yapar biraz anlatabilir misiniz?
Sosyal sürüşler düzenliyoruz. Herkese açık olan bu sürüşlerimiz genelde Pazar günü gerçekleşiyor. Yaz dönemleri 80-90 kişilere kadar çıkabiliyor. İnsanları belli bir noktadan alıp belli bir noktaya kadar götürüp güvenli şekilde geri getiriyoruz. Sürüşlerimizde telsiz kullanıyoruz. Herkesi iki düzen şekilde sürüşe yönlendiriyoruz. Tabi pandemi işin içine girince bu sosyal sürüşler biraz geri planda kaldı. Onun dışında yarış takımımızı var. Yarış takımı antrenmanlarımız dışarıya kapalı gerçekleşiyor. Çünkü tempomuz daha yüksek olabiliyor. Türkiye’de düzenlenen Grand Fondo ve federasyonun düzenlediği uluslararası yarışlara katılıyoruz. Antrenmanlarımıza da İrfan Türetgen hocamız yardımcı oluyor.
‘Pandemide Motivasyonu Sağlamak Kolay Olmadı’
Pandemi süreci sizin için nasıl geçti? Tabi hala süreç devam da ediyor.
Pandemi süreci bizim için biraz zor başladı. Tabi eve kapandığımız dönemlerde evde bisikletleri trainer’lara takıp antrenmanları ve fitness egzersizleri sürdürdük. Ama dışarıdaki gibi olmuyor. Pandemi döneminde Zwift üzerinden dünyadan farklı sporcular ile sanal ortamda yarıştık. Yine yarış heyecanını bir nebze hissetmiş olduk. Ama yarışımız ertelendi, iptal oldu. Motivasyon kaybı yaşanıyor ister istemez. Çünkü önünüzde hedeflediğiniz bir şey yoksa çabalamanız biraz anlamsız geliyor. Niye bu kadar acı çekeyim moduna giriyor insan. Şu an tabi tekrar motivasyonumu kazandım diyebilirim. Ama zor bir süreç sadece sporumuzu engellediği için değil her şeyimiz engelleyen, yaşam tarzımızı değiştiren bir süreç. Spor yapmak insanı mutlu ettiği için oradan yine kazanıyoruz. Hem ruhen hem fiziksel olarak spor yapmak iyi geliyor. Bağışıklığı güçlendiriyor. Böyle mesajlar verelim. Siz de spor yapın.
UCI, Zwift üzerinden ilk kez E-Spor Dünya Şampiyonası düzenleyeceğini duyurdu. Bu yarışta da Anna van der Breggen, Annamiek van Vlueten gibi kadın bisikletinin çok önemli isimleri yarışacak. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Online yarışlar gerçek yarışlar gibi olamaz asla. Ama neticede bu işten para kazanan, bu işi meslek olarak yapan birçok sporcu var. Bu sporcuların motivasyonunu kaybetmemesi gerekiyor. Ki online yarış da rekabet içerisinde geçiyor. Ama çok zor. Çünkü trainer’da bisiklet sürmekle dışarda bisiklet sürmek arasında dağlar kadar fark var. Ürettiğiniz güç çok farklı. Trainer’da üst vücudunuzu çok kullanamıyorsunuz. Sabit bir mekanizma üzerindesiniz çünkü. Dolasıyla dışarıda sürmekten çok daha zor bir hale geliyor. Kapalı bir ortamdasınız. Oksijen yetmiyor. Nabız fazla yükseliyor. Ama hiç olmamasından iyidir. Sonuçta pandemi bizi böyle bir yola sürükledi. Farklı bir yaşam tarzındayız. Buna adapte olabiliriz diye düşünüyorum.
‘Türkiye’de Kimse Bisikletin İyi Bir Reklam Aracı Olduğunu Bilmiyor’
Türkiye’de bisiklet sporunun gelişiminden bahseden Arzu Sağnak, pandemi döneminde bisiklet satışlarının arttığını, bunun da, insanların bisiklet spor hakkında bilinçlenmesi ve bu sporun gelişmesi konusunda güzel gelişme olduğunu belirtiyor. Fakat sporcuların bisiklet sporunu meslek olarak yapamıyor oluşu da büyük bir handikap yaratıyor. Bunun için de Sağnak firmaları sponsor olmaya çağırıyor.
Türkiye’de bisiklet sporu hangi aşamada biraz bahseder misiniz?
Çok gelişmesi gerekiyor. Yurtdışında markalar bisiklet takımına sponsor oluyor ve takımlar sponsor desteğiyle ihtiyaçlarını karşılıyor. Türkiye’de de bu algının oluşması gerekiyor. Büyük markalar sponsor olursa işler değişebilir. Aslında bisikletçiler ayaklı bir billboardlar gibidir. Üzerinizdeki reklamları, markaların isimlerini yarışlarda, antrenmanlarda, sosyal medyada her yerde gösteriyorsunuz. Dolasıyla reklam yapmış oluyorsunuz. Firmalar da bunun karşılığında takımlara maddi destekte bulunuyorlar. Bu destek ile bütün yıl boyunca sporculara maaşlar ödeniyor sporcuların ihtiyaçları karşılanıyor. Bu işin yürüme şekli aslında bu ama Türkiye’de kimse bisikletin ne kadar iyi bir reklam aracı olduğunu bilmediği için yatırım yapmadıklarını düşünüyorum. Yani bu eğer keşfedilirse billboarda reklam vermek yerine bir bisiklet takımına destek verirlerse işler değişebilir.
‘Sadece Erkeklere Ödül Var’
Peki ya kadın bisikleti…
Genelde de milli takımda da erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazla. Erkek egemen bir spor gibi duruyor ama kadınların sayısı da artıyor. Dünyada da son yıllarda yavaş yavaş kadın yarışları yayınlanmaya başladı. Dünyada da Türkiye’de de kadın bisikletçiler geri planda. Ama şöyle bir gerçek var; kadınların erkeklere göre acı eşiği ve dayanıklılığı daha yüksek. Tabi kas kütlesi olarak fark var bu yüzden farklı değerlendirilmemiz gerekiyor. Ama aslında kadınlar daha dayanıklı. Bu demek oluyor ki böyle bir sporda kadınlar da iyi iş başarabiliyor. Ama ben kadınların iyi yerlere geleceğini umut ediyorum. Feminist duygular, düşünceler içerisine sokuyor belki bu konuşma insanı, ne olursa olsun geri planda kaldığımız ortaya çıkıyor. Bu sadece Türkiye’de değil tabi tüm dünyada böyle bir şey var. Aşılabilecek şeyler.
FemSport’un da en büyük kuruluş amacı da buydu. Yalnızca kadın sporcuların yer alması onlara yer açma hayaliydi. Umarım kadın sporcular da çok daha iyi yerlere gelir.
Umarım. Bununla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. Geçen sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Edirne’de düzenlenen bir yarışa katıldım. Yarışın da ödülü cumhuriyet altınıydı. Ben kadın genel klasmanında birinci oldu. Kürsüye çıktım, kupa aldım ama altın ödülü verilmedi. Kürsüden indim bir görevli vardı dedim ‘Kadın klasmanına neden altın vermediniz’, ‘Sadece erkeklere var’ dedi. ‘Sen herkesin önünde bitirseydin altını alırdın.’ Şoka girdim. Kadın klasmanında yarışıyorum, kadınım. Erkekler ayrı kadınlar ayrı değerlendirilir sonuçta, ben niye erkeklerle rekabet edeyim ki. O yüzden farklı klasmanlarda yarışıyoruz. Sonuçta farklı güçlere sahibiz. Yarışı organize eden spor kulübüyle iletişime geçtim. Bu yaptığınız hiç hoş değil yarışın adına yakışır davranmadınız, Cumhuriyet için bu yarış, siz kadınları bu kadar arka plana atmamalıydınız.’ Yapılan ayrımcılık hoş değildi. Bu kadar kötü şekilde ayrımcılık yapılması benim çok canımı sıkmıştı. Nitekim bir daha bu organizasyona katılacağımı düşünmüyorum.
Sizin gelecekteki hedefleriniz neler?
Şu anda 33 yaşındayım. Yani aslında bir kadın sporcunun en verimli yaşlarındayım. Gerçi pandemi her şeyi değiştirdi hiç bilemiyoruz. Önümüzü göremiyoruz şu anda ama milli sporcu olarak son noktaya kadar devam etmek istiyorum. Ve yani uluslararası yarışlarda gerçekten iyi bir derece görmek istiyorum hedeflerimden biri o. Tabi bu işi şu an meslek olarak yapmadığım için yurtdışına açılmak yabancı takımlarda yarışmak gibi hedeflerim yok. Çünkü hayatım ve belli bir düzenim var. Ama daha erken yaşlarda başlamış olsaydım işler farklı olabilirdi. O yüzden ülkemizi en iyi şekilde tüm yarışlarda temsil edebilmeyi istiyorum. Onun dışında bir Avrupa Şampiyonası bir Dünya Şampiyonası yarışlarını görmeyi çok istiyorum.
Trafikte Ölüm Korkusu
Son olarak, son dönemlerde çok fazla bisikletli ölümleri yaşandı. Yakın bir zamanda Zeynep Aslan antrenman sırasında kaza sonucunda yaşamını yitirdi. Siz bu konuda neler söylemek istesiniz?
Türkiye’de olduğu kadar tüm dünyada bisikletli ölümler çok fazla oluyor. Profesyonel hayatta da antrenman sırasında bir araba çarpması hayatını kaybeden çok sevdiğimiz sporcular oldu. Burada araç sürücülerine iş düşüyor. Bisikletliyi gördüklerinde öncelikle saygı göstermeliler. Bisikleti de trafiğin bir parçası, bir araç olarak kabul edip saygı göstermeliler. Yani biz antrenman yaparken özellikle İstanbul’da çok zorluk çekiyoruz. Antrenmana değil daha çok trafiğe fokuslanıyorum. Önüme baktığım kadar dönüp arkamı kontrol etmek zorundayım. Sürekli dinliyorum trafiği. Ve bunlar insanda sürekli yerleşen stresler haline geliyor. Ve ölüm korkusu yaşıyorsunuz ister istemez çünkü bir başkasının ufak bir hatası sizin hayatınıza mal olabilir. Öneri bence bir bisikletliye saygı duyulması gerekiyor gerçekten. Tabi bisikletin üstünde insanın neler hissettiğini, bir bisikletçinin nabzını, o an çektiklerini araç içindeki sürücü bilmediği için bizi anlayamıyorlar bence. Bizim fren mesafemizi kesinlikle bilmiyorlar. İşte yol hakkı her zaman araçlara aitmiş gibi davranıyorlar. Bunların hepsi kazalara sebep olan şeyler. Dolayısıyla bence saygı göstermeleri en önemli husus. Araç sürenler bisiklet de sürse neler hissettiklerini anlayıp saygı gösterecekler. Hiç sürmeyebilir de ama o zaman saygı göstermeli. Trafikte bizi tehlikeye atan sürücülerin dışında, bizim güvenliğimizi önemseyen sürücüler de var.
Sorularım bu kadardı eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kadınlar için şöyle söyleyebilirim. Kadınlar kendilerini bazı durumlardan korkarak geride tutabiliyorlar. Bisiklet sporu için söyleyebilirim bunu. Yalnız başına bisiklet sürmekten çekinen ya da ‘başıma bir şey gelir mi’ diye çekinen bisiklete hiç başlamayan ya da başlayıp bırakan istikrarlı şekilde sürdüremeyen kadınlar olabiliyor. Bence hiç çekinmesinler, korkmasınlar. ‘Lastiğim patlar ben yolda ne yaparım’ diye sürüşe çıkmayan bir sürür kadın biliyorum. Lastik değiştirmek öğrenilebilen bir şey. Kendi başının çaresine bakmayı öğrendikten, biraz da kendine güvendikten sonra bisikletin üstüne binip istediğin yerden istediğin yere gidebilirsin. Bisiklet özgürlük zaten. Üzerine binip özgürce bir yerden bir yere gitsinler. Keyif alsınlar, spor yapsınlar bence korkmasınlar.