Başarılarıyla özellikle kadınlara ve kız çocuklarına ilham olan, Manş Denizi’ni geçen ilk Türk kadın sporcu Nesrin Olgun Arslan ile yaşadığı zorlukları, verdiği mücadeleleri ve azmi ile başardıklarını konuştuk.

1957 doğumlu olan ve 7 yaşında yüzmeye başlayan Nesrin Olgun Arslan, hocası Tuncay Şenyüz ile girdiği bir tartışma sonucunda Manş Denizi’ni yüzmeye kafasına koymuş ve 4 sene boyunca bu hedefine ulaşmak için uğraşmış. 29 Ağustos 1979 tarihine Manş Denizi’ne giren Olgun, 15 saat 47 dakika sonunda denizi geçmeyi başarmış ve tarihe adını yazdırmış.

Siz 15 saat 47 dakikalık bir yüzme sürecinden sonra Manş Denizi’ni geçtiniz. Bu kadar uzun bir süreçte tek başına yüzerken bir sporcu neler düşünür? Nasıl motivasyonunu korudunuz?

Evet, evet çok uzun bir süre ama o 15 saat 47 dakika yüzebilmek için 4 sene boyunca günde 6 saat antrenman yaptım. Çok uzun antrenmanlar yaptım. Orada genelde su çok soğuk olduğu için hiptermiye giriyorsun. Anında beyinle iletişimi kesiyorsun ve istemsiz hareketler yapıyorsun. Yani anlatılanlar o yönde. Manş Denizi’ni yüzmeyi başaramayıp bırakanlar hipotermiye girip, istemsiz hareketler, düşünceler yapıyormuş. Mesela bir kısmı kendi etrafında dönüyormuş. Bir kısmı geriye dönüp kaçıyormuş. Bu hikayeler benim çok sonra öğrendiğim şeyler. Ben yüzerken hiç bilmeden son derecede olumlu şeyler yapmışım. İlk önce ben yüzerken hep sayı sayarım, kol kayarım, kulaçlarımı sayarım. Bir yerde mesela dalıyorum başka bir şey aklıma geliyor, ‘kaçtaydım?’ diyorum ‘amaaan boşver’ diyorum baştan başlayıp sayıyorum. Arada durup teknedekilerle kavga ediyorum. O arada hani ölünce insanın gözünün önünden film şeridi gibi geçer derler ya ben de hatırlayabildiğim andan itibaren bu tür hatıralarımın, anılarımın beynimde onların kurgularını yapıp kendi kendime onları düşündüm.

‘Soğuk Suyla Mücadele Ederken Beynini Uyanık Tutmak Zorundasın’

Yani saatler nasıl geçecek yoksa dediğin gibi. O soğuk suyla mücadele ederken bir andan beynimi uyanık tutmak zorunda olduğumu hissettim. Ve şarkı söyledim mesela, bildiğim şarkıları söyledim. Ama temposu yüksek şarkılar söylemeye çalıştım. Ağır tempolu şarkılarla yüzme tempom da düşer diye. Böyle işin esprisine vurdum. Sinirlendim suya vurdum. Yani hep gençlere konferanslara gittiğimde onu öneriyorum; çok sıkıldığınız, bunaldığınız anda söylenin, vızırdayın, masaya vurun, ‘allah kahretsin’ söylenin ama çok da abartmayın anne babanızdan fırça yemeyin diyorum. Ben de öyle sinirlenip sağa sola sataşıp teknedekilere sataşıp suyla kavga edip kendimle kavga ettiğim zaman yeniden bir 2-3 saat yüzebilme gücünü de topluyordum.

‘Manş’ı Beynimle Geçtim’

Psikolojik olarak… Yoksa vücut fizyolojik olarak yüzmeye hazır. Onun antrenmanını yapmışsınız. Oradaki iş farkındalık, farklılık başarabilmek zihinsel oluyor. Bu zorluklarla zihinsel nasıl baş edeceksin? Ben hep diyorum ki; Manş’ı beynimle geçtim. Yani beynimi de kullanarak geçtim. Düşünün, karar verin. Mesela on kol hızlı atacağım, on kol yavaş atacağım, burada hızlı ayak vuracağım, burada şunu yapacağım. Yani her an yeni aksiyonla… Yüzme çok standart gibi görünüyor değil mi? Üç tane hareket; nefes alma, kol çekme, ayak vurma… Halbuki öyle değil. Onu çeşitlendirdiğin zaman vakit kazanıyorsun, sıkılmaktan kurtuluyorsun. Ve ben onları deneyerek 15 saat 47 dakikayla baş etmiş oldum. 

Nesrin Olgun Arslan, Manş Denizi’nin bitimine kısa bir süre kalan akıntıya yakalanmış. Bu da 4 saatten fazla daha çok yüzmesine yol açmış. Fakat bu durum onun motivasyonunu kırmanın aksine kendisiyle daha çok gurur duymasına sağlamış.

Siz bir de akıntıya da denk gelmişsiniz.

Evet orada bir medcezir var. İngiltere’de 6 saatte bir sular kapanıyor ve açılıyor. Aydan dolayı orada çok yüksek. Karşıdan akıntı saatte 4 kilometre hızla geliyor. Yani 15 dakikayla ben akıntıya yakaladım. Bir yarım saat yarış erken başlasaydı… Mesela gece 3’te başladı. 3 yerine 2’de başlasaydı ben orayı 11 buçuk saatte bitirecektim. Ama o zaman da diyecektim ki ‘ben gittim antrenman yaptım, son derece güzel ve 11buçuk saatte normal geçtim’. Bana göre normal çok çalışmanın getirdiği bir başarı olacaktı. Ama ondan sonrası olağanüstü bir imkansızı başarmak oldu. O saatten sonra 15 saat 47 dakika yani 5 saate yakın fazladan yüzmek gerçekten orada ben imkansızı başardım. Çünkü benim antrenmanım 12 saatlikti. Sonrasında işte onu yüzmek gerçekten çok zorladı beni. Orada tüm mücadelemi verdim. Ve onun için benim için olağanüstü bir başarı diyorum. Başardım diyorum. Medcezire yakalanmam gerçekten biraz daha iyi oldu diyorum. Çünkü zorun zorunu başardım diye düşünüyorum.

Bu kadar uzun süre çalıştığınız, çok büyük hedefinizi başardıktan sonra bir boşluğa düştünüz mü? Şimdi ne yapacağım dediniz mi?

Yok yok. Yani bizim zamanımızda şimdiki gibi bu ‘şimdi ne yapacağım’ türü psikolojilere girmiyorduk zaten. Bundan 42 sene öncesinin gençliğiyle şimdinin gençliği arasında baya bir fark var. Yani öyle bir psikolojide değildik. Mesela dün yine Kayseri Anadolu Lisesi’nden bir öğrenci röportaj için bana sorular göndermişti. Orada da diyordu ki, ‘çocukken hayal kurdunuz mu?’ Ben de dedim ki bizim çocukluğumuzda öyle hayal kurma gibi bir şeyler yoktu. Yani hayal kur hayalini gerçekleştir diye şeyler yoktu. Bu yeni zamane gençliğinin ya da zamane eğitiminin doneleri ya da lafları. Onun için öyle bir boşluğa düşme falan olmadı. Zaten ben o zaman beden eğitimi öğretmeni olmuştum. Mesleki yaşantım vardı. Evlendim, çocuklarım oldu. Çocuklarım en büyük zamanımı aldı, onlarla ilgilendim. Ve sonra 2015’te tekrar yüzmeye döndüm. Ama o arada tabi bir sürü şey yaptım. 10 yıl boyunca tenis oynadım ve bir sürü dereceler aldım. 10 yılım baya eğlenceli geçti. Ama yüzmede hiç yarışmacı olmamıştım. 2015’te işte tekrar yüzmeye başladım bir şekilde Manş Denizi’ni yüzen takımın içinde yer aldım. Daha sonra Napoli Capri Maraton takımının içinde yer aldım. Sonra Amerika Katalina kanalını yine üç erkek üç kadın yüzdük. Sonrasında da eşimi de yüzmeye başlattım ve ikimiz yarış yarış gezmeye başladık. Türkiye’deki aqua master yarışları, Bodrum, Marmaris, Dubai, Arnavutluk’taki çok güzel açık deniz yarışları, 3kilometre-5 kilometre yarışları onları takip etmeye başladık. O arada tabi çocuklar da büyümüştü iki tane de torunum oldu ve bu şekilde devam ettirdik.

‘Hiçbir Şey Kolay Olmadı’

Hayat bana hep güzeldi. Zorluklar olmadı mı? Oldu. Kazandığım başarıların ya da edinimlerim hiçbiri kolay olmadı. Altın tepsi de bana sunulmadı. Aksilik aksilik üstüne. İşe başlamalarımda, işe başvurularımda, yeni hedeflerimde… Mesela bir Manş’ı takım halinde yüzmede  sponsor bulmada ben Adana Büyükşehir Belediyesi’nden sponsorluk buldum. Ama 99 kere olmadı, ben inatla 100.sünü de deneyip sponsorluğu alabildim. Eşim dedi ki; ‘bir başkası sponsorluğun daha üçüncü bozuluşunda vazgeçerdi’. Ben inatla nerede bozulduysa orada müdahale ettim. Bir işe başlarken aksilik oldu 3 ay sonraya ertelendi. Çukurova Üniversitesi’ne geçeceğim. Sağlık Koleji’nde öğretmenim inat ettim, çok istiyorum orada spor müdürü olarak çalışmayı… Sağlık Koleji’nin müdürü beni çok sevdiği için, okuldaki tek beden eğitimi öğretmeni olduğum için muvafakatımı vermedi. Onlara bir sürü gerildim.

‘Birinci Olduğum Yarışta Kupamı Vermediler’

Mersin Maratonu’nda erkekleri geçtim birinci oldum. Yüzme Federasyonu’nun düzenlediği daha önceki yarışlarda 5., 6., 9. oluyordum. Ve kız-erkek ayrımı yok dedikleri için bana herhangi bir kupa vermiyorlardı. Mersin Maratonu’nda birinci oldum bu sefer de ‘bu erkekler için yarış’ deyip bana kupamı vermediler. Onun üzerine 15 gün gene Adana’dan Türkiye çapında gazetelerde bir yayın yapıldı. O şekilde bana o Türkiye Şampiyonası kupası geldi. Buna benzer dünyanın zorluğunu yaşadım. Ama ben hepsinden güzel anlamlar çıkardım. Şimdi 64 yaşındayım ve Seyhan Belediyesi Spor Müdürü görevinde yeni zorluklar ve mesleki başarılar için çaba gösteriyorum. Hayatın hepsi zorluk. Çocuklara konuşurken yine konferanslarımda, üniversitelerde, liselerde diyorum ki; yaşamın yüzde 70’i istemediğimiz şeyleri yapmakla geçiyor. Yani sadece hep istediğimiz şeyleri yapabileceğimiz bir hayat yok. Niçin yüzde 70’i yapmak zorundayız? O mutlu olduğumuz yüzde 30’u elde edebilmek için. Onun için vızırdamayı bırak diyorum. O yüzde 70 istemediğin şeylerle sonuna kadar uğraş, çabala, istemesen de yap ve yaşamında senin mutlu eden yüzde 30 şeyleri elde et. Gençlere bunları deyince biraz hak veriyorlar ve bu tür konferanslarda bu tür mesajlar gerçekten yerini buluyor. Çünkü çocuklar o ana kadar düşünemiyorlar. ‘Ya niye beni zorluyor ailem, ben bunu istemiyorum’ diye düşünüyor. Yüzde 30’u istiyorsan 70’i yapmak zorundasın. Mesela test çözerken çöz, çöz yani de ki ‘ÖSS’de çıkar bir soru fazla yaparım’. Tamam sıkılacaksın yorulacaksın. Bir dur söylen, vızırdan, masaya vur, öf de… Ama dön geri tekrar testini çözmeye başla.

‘Zorluğun İçerisinde Gülümsetecek Şeyler Bulmalıyız’

Yani pes etmek yok. Karar verdiğin anda sen sonuna kadar yaparsın diyorum. Buna benzer mesajlar benim misyonum diyorum. Sporcu olarak tamam başarıyı kazandım ama ben bu başarının üzerine yatıp da ömür boyu ondan geçinmiyorum. O başarımı elde etmemdeki kazandığım tecrübeleri gençlere nasıl aktarabilirim… Bir tek gençler de değil etrafımdaki kadınlara, çocuklara, erkeklere… Yani bunları ben paylaşmak zorunda hissediyorum kendimi. Ve bundan çok büyük mutluluk duyuyorum. Ben Facebook ve İnstagram sayfamı takip edenlere diyorum ki ‘beni takip edip biraz gülümseyin’. Diyeceksiniz ki ‘aa Nesrin abla gene ne yapmış?’ Yani benim paylaşımlarımı gören şöyle bir gülümsüyor. Bu yeter bana. Zaten hayat yeteri kadar zor, yeteri kadar sıkıcı, yeteri kadar acı veriyor. Geçim zorlukları, iş bulamama zorlukları yani her şey zor. Ama bu zorluğun içinde de gülümsetecek şeyler bulmazsak hiç çekilmez. Bendeki misyon da o diyorum. Ne olursa olsun mutlu olmak zorundayız. Çünkü biz bu yaşama mutlu olmak için geldik bunun için de her zorluğu yenmeliyiz diyorum.

Maraton yüzmenin bir yaşı var mı? Ya da şu gereklilikleri sağladıktan sonra istediğiniz kadar yüzebilirsiniz dediğiniz şeyler var mı?

14-15 yaşında çocuklar geliyor. Aileler bana diyor ki; ‘bu çocuklar ne yapacak? Tamam yüzdüler ettiler ama yarışmacı olabilirler mi?’ Diyorum ki her şey yarışmadan milli takımdan ibaret değil. Yani önemli olan yaşam boyu zevk alacakları bir etkinliğin, bir alışkanlığın içerisinde yer almaları. Mesela bunun için de en eğlencelisi bir havuza üye olup antrenman yapmak. Türkiye’de bu pandemi döneminin dışında 30’a yakın açık deniz yarışları oluyor. Bunların kimi 1 kilometre kimi 7 kilometre kimi 10 kilometre… Yani 1 kilometreyle başlarsın. Gidersin o yarışı yüzersin. Yani 1 kilometre dediğin nedir 15 dakikada hadi en kötüsü yarım saatte biten bir yarış… Ama sonunda bir şeyi başarmış olursun. ‘Ben gittim o parkuru yüzdüm’ dersin. Ve o sayede, o parkuru yüzebilmek için haftada üç gün en az bir saat antrenman yaparsın. Yarışın zevkini alınca, yarış derken yüzdüğün anı kastetmiyorum öncesi, sonrası hissettiklerin, o zevki aldıktan sonra da ne oluyor şu anda inanın master yarışları müthiş yaygın. Gençler bile o yarışların içerisinde yer almak istiyorlar.Şu anda da  tüm spor yapmak isteyenlere açık deniz yarışlarını tavsiye ediyorum. Bu konuda Türkiye’de çok yarışlar var ve nasıl bir yöntem çizeceklerinde soruları olursa bana instagram’dan yazabilirler, onları bilgilendirebilirim. Ama tek tavsiye edeceğim ya koşsunlar ya yüzsünler. Koşmada da belli bir yaş grubunda olmuyor. Yani gene küçük küçük yarışlar oluyor. 3 kilometre- 5 kilometre koşu yarışları oluyor onlara da girebilirler. Ama ben yüzmeyi öneriyorum. Çünkü sakatlık riski en az olan branş yüzme. Tüm vücut fonksiyonlarını çalıştıran bunu önerebilirim.

‘Beni İzlemeye Devam Edin Çok Güleceksiniz’

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

Yani bundan sonra birkaç hedefim var. O hedeflerle ilgili düşünüyorum henüz ilan etmek, duyurmak istemiyorum. Ama koyduğum hedefler. Diyorum ki beni izlemeye devam edin çok güleceksiniz. Ya da gururlanacaksınız. Enteresan hedeflerim var. Enteresan derken ben böyle uçuk kaçık, kuralsız yüzmeleri demiyorum. Yani böyle saçma sapan denemeleri yapmak değil hedef. Hedef hakemli yarış parkurları ilan edilmiş, tescillenmiş yerlerde yüzmek. O konudaki hedeflerimi gerçekleştireceğim. Yoksa böyle sansasyonel hedefler değil yani o tür şeyler hiç bana göre değil.

Not: Nesrin Olgun Arslan’ın Manş Denizi’ni geçme hikayesine buradan ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir