Küçük yaştan itibaren binicilik sporunun içerisinde olan ve At Terbiyesi dalında Türkiye’de ve uluslararası arenada pek çok başarıları olan Azade Apa Triolet ile kariyeri ve binicilik sporuna dair tüm detayları konuştuk.

Azade Apa Triolet, At Terbiyesi’nde 2004 yılında Türkiye şampiyonu, 2016 yılında ise Kuveyt Ulusal Müsabaka Orta Seviye ikinciliği elde etmiş, bu alanın başarılı isimlerinden birisi. Aynı zamanda avukatlık da yapan Azade Apa, binicilik kariyerini Katar’da sürdürüyor.

Binicilik ile nasıl tanıştınız ve sonrasında profesyonel bir sporcu olmaya nasıl karar verdiniz?

Binicilik sporu ile çok küçük yaşlarda, ailemin bu sporun içerisinde olması nedeniyle başladım. Atları ve atlarla vakit geçirmeyi çok sevmeme rağmen bu sporu uzun bir süre sadece hobi olarak gördüm. Hatta 2004 yılında At Terbiyesi dalında milli takım heyecanını yaşadıktan sonra üniversite hayatıma odaklanmak üzere uzun bir süre spora ara verdim. Ancak iş hayatım boyunca, atlara duyduğum özlem spora geri dönmeme sebep oldu ve bu noktada kendime  yeni bir yol çizerek profesyonel sporcu olmaya karar verdim. Yurtdışına gitmem ve eşimin de antrenör olması faktörleri bir araya gelince, hızlı bir gelişim süreci başladı ve bugün olduğum noktaya geldim.

‘Sporculuk Kariyerim, Avukatlık Hobim Oldu’

Spor dışında iyi bir eğitiminiz ve kariyeriniz var. Hukuk Fakültesi mezunusunuz ve avukatlık da yapıyorsunuz? Binicilik ile avukatlığı bir arada sürdürmenin zorlukları var mı?

Önceliklerinizi belirledikten sonra ikisini bir arada sürdürmek zor değil ancak bence iki işi de tam zamanlı yapmaya başladığınız zaman ikisinin de hakkını vermekte zorlanıyorsunuz. Spor zaman ve emek isteyen bir yaşam tarzı, özellikle binicilik söz konusu olduğu zaman bir hayvana karşı olan sorumluluğunuz ön plana çıkıyor. Her gün o atın çalışması ve belli bir süre de ahır dışında vakit geçirmesini sağlamak gerekiyor, aynı zamanda uluslararası müsabakalara katıldığınız zaman da tam zamanlı olarak çalışmanız gerekiyor. Avukatlık da dikkat, disiplin ve zaman isteyen bir meslek. Bu nedenle sporu tam zamanlı avukatlığı yarı zamanlı yapıyorum. Yani istediğim hukuki süreçlere, binicilik programımım el verdiği zamanlarda dahil oluyorum. Bu nedenle aslında sporculuk kariyerim, avukatlık hobim oldu diyebilirim.

Şu an binicilik kariyerinizi Katar’da sürdürüyorsunuz. Bunun avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Katar, spora ve sporda gelişmeye maddi ve manevi olarak çok fazla yatırım yapan ve dünya sıralamasına girmeyi hedefleyen bir ülke. Bu noktada binicilik tesisleri gerçekten dünya standartlarında ilk sıralarda, ayni zamanda Linginse Global Champions Tour denen çok prestijli ve puan getiren şampiyonlar turunun bir ayağı da Doha’da düzenleniyor bu nedenle tam donanımlı tesislerde çalışıp, dünya sıralamasında yer alan binicilerin katıldığı bir turun burada olması ve size olimpiyatlara kalife olmanız için  gereken puanları sağlayan müsabakaların burada yapılıyor olması büyük avantaj. Ama henüz gelişmekte olan bir ülke olduğu için geçmişten gelen bir tecrübesi, alt yapısı, disiplin çeşitliliği ve at yetiştiriciliği henüz yok. Bu nedenle yine at alımı ve benzeri durumlarda Avrupa’ya bakmak zorunda kalıyorsunuz.

Bilmeyenler için biraz binicilik sporundan bahsedebilir misiniz? Farklı branşları mevcut. Bu branşlar arasında farklar nelerdir?

Binicilik çocuk yaşlarda pony ile  başlayabileceğiniz aslında her yaşta da öğrenebileceğiniz tamamen bir hayvan ile takım olmaya dayalı özel bir spor.  Profesyonel olarak yapmasanız bile keyif binicisi olarak da çok güzel bir bağ yakalayabilirsiniz. Müsabık olduğunuz zaman ise Uluslararası Binicilik Federasyonu’nun belirlediği Engel Atlama, At Terbiyesi (dresaj), 3 Günlük Yarışma, Atlı Dayanıklılık, Atlı Jimnastik, Atlı Araba Yarışları (daha çok Avrupa’da popüler) ve Kovboy (Reining) Binişi (daha çok Amerika’da popüler) branşları mevcut ancak bu branşlardan sadece engel atlama, at terbiyesi ve 3 günlük yarışma Olimpik branşlar olarak yer alıyor.

  • Engel atlama en popüler olan branşlardan biri ve farklı parkur çeşitleri ve kuralları olsa da en basit tanımı ile; belirlenmiş bir zamana karşı belirli sayıdaki engeli, sırasına uygun olarak hatasız olarak atlamaya çalıştığınız bir dal.
  • At terbiyesi daha teknik olan at eğitimini, at ve binicinin uyumunu, stilini değerlendiren bir branş. Zorluk derecelerine göre puanlanan belli hareketleri yine size verilmiş kurallar, referans alınan harfler ve noktalar eşliğinde hakemlere sunduğunuz, atlarla dans olarak da tanınan bir branş.
  • Üç günlük yarışma ise hem engel atlama hem at terbiyesi hem de arazi de atlanan sabit manilerin bir kombinasyonu.

Olimpik olmayan: atlı dayanıklılık doğa şartlarında kilometrelerce süren atın dayanıklılığının ve hızının ön planda olduğu bir yarışma. Atlı jimnastik özel bir eyerle takım veya bireysel olarak yarışabildiğiniz denge hareketlerinden oluşan bir görsel şölen. Bunun yanında atlı araba yarışlarında tek, çift veya dört at tarafından çekilen arabaları bir iz üzerinde yarıştırmak esas alınırken kovboy binisinde atların manevra kabiliyetleri yarıştırılmaktadır. Bunların dışında uluslararası spor olarak tanınmayan ama geleneksel sporlar olarak bilinen atlı cirit, rahvan, okçuluk, atlı kızak da ülkemizde Geleneksel Spor Dalları Federasyonu çatısı altında yerini almaktadır.

‘Eksik Kaldığımız Kısım Sponsorluk Sistemi’

Türkiye’de binicilik sporu ne aşamada?

Türkiye’de her gün gelişen bir spor olduğunu düşünüyorum. Özellikle pony alanında son yıllarda gerçekten çok aşama kaydederek daha genç yaştaki binicilere, daha iyi bir temel sağladığımız aşikâr, son zamanlarda daha önce hiç olmayan atlı jimnastik de artık Türkiye’de öğretilmeye başlandı. Engel Atlama alanında zaten yurtdışında da iyi yerlere gelmiş müsabık binicilerimiz çok fazla olmasa bile mevcut. Ayni şekilde at terbiyesine olan ilgi de 10 sene öncesine kıyasla çok daha fazla. Biz bu konuda her gün gelişiyoruz, eksik kaldığımız kısım olarak ben şahsen sponsorluk sistemini görüyorum. Akıllarda pahalı bir spor olarak yer etmesi nedeniyle, maddi açıdan imkanları sınırlı olanlara karşı bir sponsorluk sistemi çözümü bulunabilirse çok daha fazla yetenekli sporcu yetiştirip, uluslararası başarıya sahip sporcu sayımızı 3-5’den çok daha fazlaya taşıyabileceğimize inanıyorum. Aynı zamanda uluslararası prestijli müsabakaları düzenleme kısmında biraz eksiğimiz var ama zaman ve doğru yatırımlarla bunun aşılması da mümkün.

Binicilik sporunda bir canlı ile çalışıyorsunuz. Bu da biniciliği diğer sporlardan ayıran bir durum yaratıyor. Bir canlı ile spor yapıyor olmanın yarattığı hissi biraz anlatabilir misiniz?

At bu noktada bu sporun ana teması, sizin takım arkadaşınız. Bir süre sonra bir canlıyla spor yapmaktan öte, sizin en yakınınız oluyor. Atlar iletişime çok açık ve çok verici canlılar. Atla kurulan özel bir bağ o atın sizin için zamanı geldiğinde canını ortaya koyduğu bir dostluğa dönüşüyor. Aynı zamanda bizim hislerimize de çok duyarlılar. Sizin gün içerisinde yaşadığınız bir sürü duygu değişimini belki en yakınınızdaki insanlar anlamazken, bir at her şeyi hissediyor ve kendi ruh halinizi onun hareketlerinde de gözlemleyebiliyorsunuz. Bunları görmeye ve anlamaya başladıktan sonra artık bir spor olmaktan çıkıyor ve bir yaşam biçimi halini alıyor. Kendi adıma ise, benden çok daha kuvvetli, büyük ve görkemli bir hayvanın, benim varlığımı kabul edip, beni kendine takım arkadaşı olarak görüyor olması hayata karşı kendimi daha güçlü hissettiriyor. Atın üzerindeyken hissettiğimiz özgüveni çoğu zaman günlük yaşantımızda hissetmediğimizi düşünüyorum, bu nedenle de eşi benzeri olmayan bir duygu.

‘İyi Bir Binici Olmak, Ata İyi Bir Takım Arkadaşı Olmaktan Geçiyor’

Siz aynı zamanda antrenörlük de yapıyorsunuz. İyi bir binici olmanın püf noktalarından bahsedebilir misiniz?

Benim için en önemli noktalardan biri teknik biniciliğin dışında, ata binmeye başlamak isteyen kişinin içerisinde bu hayvana karşı duyulan bir sevgi ve saygı olması. Teknik konular, binicilik dersleri ve benzeri noktalar zamanla gelişen, doğru çalışma ve programla öğrenilen şeyler olmasına karşın iyi bir binici bence iyi bir at sahibi, ata iyi bir takım arkadaşı olmaktan geçiyor. Atların bir araç olmadığını anlamak gerekiyor. Bunun dışında en önemli faktörlerden biri de cesur olabilmek. Bu sporda bir sporcuyu geriye çeken en büyük etken attan veya branşın gerekliliklerinden korkuyor olmak. Muhteşem bir stiliniz olabilir ama yeteri kadar cesur değilseniz bazı noktalarda müsabık olarak geride kalıyorsunuz. Bunun tam tersi de aynı şekilde negatif sonuç doğruyor, eğer altyapınız yanlışsa ama çok cesursanız da yine bir yerden sonra o cesaret size pozitif dönüş sağlamıyor. Binicilik sporunda at sevgisi, doğru at, antrenör ve çalışma seçimi ile cesaret dengesi sizi ileriye götürüyor.

Eğitimler ya da müsabakalar sırasında atlar zarar görüyor mu?

Üzerine basa basa söylediğimiz takım arkadaşlığı, hepimizin fiziksel durumu için de geçerli. Eğitimlerde atlara zarar verecek bir şeyi bu spora kendini adamış biri asla yapmıyor. Yapmadığı gibi bunun katı kuralları da var. Aynı zamanda bizim olduğumuz kulüplerde 7/24 ulaşılabilen veteriner ve klinikler bulunuyor. Atlar önemli müsabakalardan önce mutlaka resmi makamlarca yapılan veteriner kontrolünden geçiyor. Ayrıca biniciler atlara hem maddi hem de manevi büyük bir yatırım yapıyorlar. Durum böyle olunca da onların sağlığını en yüksek seviyede tutmak için uğraşıyorlar. Ben aynı zamanda masaj terapistliği eğitimi de aldığım için bu konuya hakimim. Zorlu olabilecek atlama performansından sonra masaj, gerekirse havuz çalışmaları, mezoterapi gibi üst düzey bir hassasiyet gösteriliyor. Bunun dışında bu bir ekstrem spor, at için olduğu kadar spor yaralanmaları binici için de geçerli. Veteriner olduğu gibi her müsabakada ambulans ve hekim de oluyor. Yani kimse özellikle hayvanlara zarar verecek bir tutum sergilemek istemez, spor kazası ise her spor ve sporcu için geçerli. Bizim sporumuzda iki canlı olduğu için, iki sporcu var.

Pandemi sürecinizi nasıl geçirdiniz ve bundan sonraki hedefleriniz neler?

Pandemi süreci başladığında Kuveyt’teydim ve sanırım çoğu insanın aksine fiziksel olarak en fazla efor sarf ettiğim dönemlerden biri oldu. Özel bir kulüpte olmam sebebiyle, ben kulübe girebilirken, öğrencilerim ve diğer at sahipleri sokağa çıkma yasağından dolayı 3 ay kadar kulübe gelemediler ve bütün atların düzenli çalışması sorumluluğu bana ve eşime kaldı. Sabah 6.30’dan akşam 21:00’e kadar bütün gün, aralıksız sadece atlara bindiğim günde 20 atı çalıştırmak zorunda kaldığım, hayatımda unutamayacağım bir tecrübe olarak bu süreci geçirdim. Bundan sonraki kısa dönem hedeflerim arasında, Katar’ın bana sunduğu uluslararası müsabaka olanaklarını kendi adıma değerlendirmek, Şampiyonlar Turu’na katılabilmek ve burada kalırsak eğer bir takım oluşturup onlarla beraber olimpiyatlara gidebilmek olarak sıralanabilir.  Daha uzun vadede ise pandemide plan yapmamayı öğrendiğim için, bir sporcu olarak gelişebilmek adına kendime yatırım yapıp, gelecek fırsatların el verdiği ölçüde olabildiğince ilerlemek istiyorum.

Son olarak eklemek istediniz bir şey var mı?

Hayvanlardan korkmayan herkese, fırsatları var ise bir kere, bir at ile dostluk kurmalarını önermek istiyorum. Binici olmasanız bile belki atlar size de, hayatınızda ihtiyacınız olan özgüveni, dostluğu, paylaşımı, sevgiyi tattırıp, yeni ufuklara yelken açmanız için bir ufak rüzgâr olabilirler. Bugün geldiğim nokta gerçekten yola çıktığımda hayalini bile kurmadığım bir noktaydı ama inanıp, çalıştığınız zaman hayallerinizin ötesinde yerlere gelebiliyorsunuz, bana bunu atlar sağladığı için başkalarının da bu duyguyu tatmasını diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir