Türkiye’yi 2016 Rio ve 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda temsil eden, 2021 yılında Türkiye’nin eskrim tarihinde en iyi Grand Prix derecesini elde eden İrem Karamete bu başarılı kariyerini geçtiğimiz günlerde satışa sunulan Bir Olimpiyat Derin Yolculuğu isimli kitabıyla taçlandırıyor.

İrem Karamete ile kitabını, kariyerini ve kariyerini noktaladıktan sonraki hedeflerini konuştuk.

Eskrim dalında çok iyi hatta öncü diyebileceğimiz bir kariyer şimdi de bu kariyeri belki de taçlandırmak için bir kitap: Bir Olimpiyat Sporcusunun Derin Yolculuğu… Kitabınızdan biraz bahseder misiniz?

Lüksemburg’ta 2024 Paris Olimpiyatları seçmesinin yapıldığı turnuva bittikten sonra Prof.Dr. Kenan Mortan neden bu yaşadıklarını yazmıyorsun demişti. Aslında insan hep yaşadığı tecrübeleri başkalarının da gördüğünü düşünüyor ama aslında hiç öyle değil. Bunların yazılı olması gerektiğini düşündüm. Deneyimlerimi aktif sporculuk hayatımda yazarsam eğer daha faydalı olabileceğini düşündüm. Çünkü bir sene sonra yapsam veya 10 sene sonra yapsam belki aynı duygulara ve hislere sahip olmadığım için tam olarak aktarayamayabilirdim. Ve bence ülkemizde de bu konuda çok boşluk var. Şahsen ben bir sporcunun ya da bir eskrimcinin kitabını, deneyimini okumayı çok isterdim. Ben bu yollardan geçen kişilerinin hikayelerini izlemek isterdim. İşte bu kitabı aslında yazma amacım da benim gibi küçük yaşta spora başlayan kişilere ilham olmaktı. Yalnızca bir sporcu ya da eskrimci olmanıza da gerek yok bir antrenör de ya da bir anne-baba da olabilir veya spora ilgisi olan herhangi biri bile olabilir… Sonuçta çoğu sporun ortak olduğuna inanıyorum bu yüzden de bunları dökmek istedim. 

“Ben de O Yollardan Geçtim, Yalnız Değilsiniz”

Biz sporcuları maçları sırasında görüyoruz, medyaya verdikleri bazı demeçlerden biliyoruz. Ancak o sporcunun arka planını çok bilemiyoruz. Hazırlık sürecinde neler yaşadığını ya da kaybettikten sonraki mantalitesini, sonra tekrar kendisini nasıl toparladığını her zaman bilemiyoruz. Siz de yaptığınız paylaşımda ‘kazanmak ve bundan zevk almak kolay, önemli olan kaybettikten sonra harekete geçirebildiklerindir’ diyorsunuz.

Aslında orada kitaptan bir kesit vermek istedim. Çünkü biz profesyonel sporcular çok fazla kazanmaya odaklıyız ama kaybettikten sonra o duyguları nasıl kontrol edebileceğimiz çok bilemeyebiliyoruz. İşte orada mental güç işin içine giriyor. Ülkemizde sporda metalin önemi son yıllarda anlaşılmaya başlandı. Bir sürü sporcu bence bununla baş etmeyi bilmediği için sporu bırakmak zorunda kalıyor. Veya yaptığı spordan nefret ediyor, ona küsüyor. Aslında benim bu kitapta vermek istediğim en önemli mesajlardan birisi hepimizin baskıyı hissettiği. Herkes baskıyı hissediyor ama bazısı baskıyı farklı şekilde yönlendiriyor. Küçük eskrimciler beni örnek alıyorsa eğer onlara ‘ben de o baskıyı hissediyorum, ‘ben de o yollardan geçtim, yalnız değilsiniz’ mesajı vermeye çalışıyorum. Ben de çok düştüm, benim için de her şey çok zordu. İşte kitap daha çok başarısızlıklar üzerine konuşuyor. O başarısızlıklara rağmen nasıl devam ettim, niye devam ettim, o motivasyon nereden geliyor… Hem fiziksel hem mental anlamda. 

Bu deneyimi aktarmak özellikle genç sporcular için önemli. Çünkü röportajımıza başlamadan önce de söylediniz daha önce böyle bir kitabı sadece bir sporcu yazmış ve o da emekli olduktan çok sonra yazmış. 

Evet, 1952 yılında yazılmış. Bir atlet kitap yazmış yıllar sonra. Yani tazeyken yazmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Aslında şaşırtıcı bir durum, nasıl hiçbir sporcu yazmadı? Bu kadar Olimpik, başarılı sporcularımız var ve onlar neden deneyimini aktarılmıyor? Teşvik edilmeli. Belki nasıl yazılacağını bilmiyorlar ya da belki yazacak çok kişi var ama nereden başlayacaklarını bilmiyorlar. Aslında malzeme çok ortada.

Aslında sizin hayatınıza baktığımızda eskrimci olmanız şaşırtıcı değil. Anneniz eski bir eskrim sporcusu, babanız antrenör, kardeşiniz de sanırım eskrimci. Şimdi bir de eşiniz eskrim sporcu. Eskrimin bu kadar hayatınızın merkezi olması nasıl bir his? Bu sizin için bir avantaj mı yoksa bu durumun sizin için baskı olduğu anlar oluyor mu?

İşte kitapta da bu konulardan hepsinde bahsettim aslında. Burada olay ailemin eskrimci olması mı? yani ben oradan mı geliyorum? Başka bir spor yapsaydım da başarılı olabilir miydim? Ama bence burada benim için en önemli faktör anne-babamın spor kültürünü almış olmasıydı. Yani ben başka bir spor yapsaydım da bence aynı disiplinle devam ederdim diye düşünüyorum. Kitapta da biraz hırçın anne babalara da değindim. Genelde gençliğinde başaramamış anne-babalar bazen hırslarıyla çocuklarını kurban edebiliyorlar. Burada kesinlikle art niyet yok ama bazen bu hırs ister istemez çocukta çok trajik şeyler bırakabiliyor. Ve o belli bir yaştan sonra o çocuk spordan uzaklaşabiliyor. Benim önümde de böyle örnekler oldu. Galiba en önemli örneklerinden birisi de annem-babam bu işin içinden gelmesine rağmen benim antrenörlüğümü yapmadılar. Bence bu değerli bir şey. Bazı şeylerin karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Eşim aynı zamanda olimpiyat dünya şampiyonu. Çok başarılı bir eskrimci. O benim yaklaşık 2017 yılından beri antrenörüm. Hiç kolay değil. Kitapta ona da değindim. Sonuçta bu kadar profesyonel spor yaptığınızda, insan eve geldiğinde farklı bir şey görmek istiyor, farklı bir ortama girmek istiyor. Onu yönetmek hiç kolay değildi. Her şey güllük gülistanlık da değil. Aslında onun da vurgulamaya çalıştım. Aslında herkesin mücadelesi farklı. Biz sporcular çıplak oluyoruz aslında performans anında çok çirkinleşe biliyoruz. Tüm o saf duygular çok ön plana çıkabiliyor. O da ister istemez ilişkiye bambaşka bir noktaya getirebiliyor. Özellikle eşim bu kadar başarılı bir sporcuyken farklı baskılar ortaya çıkabiliyor. Ama bir şekilde onunla da mücadele etmeyi öğreniyorsun.

Siz 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’na giderek 32 yıl aradan sonra Olimpiyatlara giden ilk Türk eskrim sporcusu oldunuz. Aslında Olimpiyatlara giden ilk kadın sporcular da eskrimciydi (Halet Çambel ve  Suat Fetgeri Aşeni). O mirası devam ettirmek nasıl bir duygu?

Türkiye en son 84 yılında Olimpiyat’a katılmıştı. Dediğiniz gibi ben 2016’da kota aldığımda yaklaşık 8 olimpiyat geçmiş. Gerçekten çok uzun bir süre. Dediğiniz gibi çok az kadın bunu başardı. En son 2024 Paris’te Nisanur (Erbil) gitti. Onun da çok büyük bir başarı olduğuna inanıyorum. Bu kitabı açtığınızda da göreceksiniz. Kitabı ben Halet Çambel‘in anısına yazdım. Çünkü bunun hatırlanması gerektiğine inanıyorum. Çok değerli bir insandı ve onu tanıması gerektiğine inanıyorum. Özellikle kadın sporcu olarak orada temsil etmek, bu kitabı yazan ilk kadın olmak bunlar çok değerli ve önemli şeyler olduğuna düşünüyorum. Biraz üzücü aslında çünkü çoğu şeyi ilk yapmak zorunda kalıyorsun. Bir yandan gurur olurken diğer yandan işler bu kadar komplike mi olmalı diye düşünmüyor değil insan açıkçası. 

Peki Türkiye’de eskrim sporunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Uzaktan bakınca anlaması biraz zor. Genç yeteneklerin çıktığını görüyoruz aslında. Hatta Avrupa Gençler Şampiyonası’nda milli takım madalya da kazanmıştı. Bunlar önemli adımlar mı yoksa bunun bir tık ötesine geçebilmek mi gerekiyor?

Bir kere 2016’dan sonra 3 Olimpiyat’a sporcu gönderebildik. Bunun değerli olduğunu düşünüyorum. Bu da aslında Türk eskriminin ne kadar geliştiğini gösteriyor. Daha gidilecek çok yol olduğuna inanıyorum. Daha yapılması gerek çok şey var. Ama son 10 yılda elde edilen başarıların gerçekten hafife alınmayaca başarılar olduğuna inanıyorum. Kalabalık bir ülkeyiz çok yetenekli sporcuların olduğuna düşünüyorum. Aslında her şeyin sistem. Doğru insanlar, bu sporun içerisinden gelen insanlar, spora önem veren insanlar tarafından yönetilmek çok ciddi bir fark yaratıyor. Türkiye de son 10 yılda gerçekten çok ciddi bir yol katetti. 

“Okul Beni Rahatlatan Bir Yerdi”

Eskrimin yanı sıra çok iyi de akademik kariyeriniz mevcut. Boston’da okudunuz. İkisini birden yürütmek zor olmadı mı?

Anne-babam sporun hayatının sonuna kadar devam etmeyeceğini inanıyorlardı. Tabii ki de küçük yaşta insan bunu anlayamıyor. Ama ben bir şekilde Özyeğen Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü girdim ve oradan 2017 senesinde mezun oldum. 2016 yılında Olimpiyatlara kota aldım ama okulu bitiremedim. Ama bir şekilde onu da organize ettim. Okul benim için ağır değildi. Çünkü bir şekilde bu disiplinli yaşam tarzı ister istemez ikisini birlikte entegre etmeyi öğretti. Yani eskrimde/sporda o kadar çok baskıyı hissediyorsun ki, okul çok daha baş edebileceğin bir yer haline geliyor. Hatta kendimi orada resetliyorum, çünkü eskrim dışında insanları görüyorum. Dolasıyla okul beni rahatlatan pozitif bir yerdi. Eskirimdeki stresimi okulda, okul stresimi eskrimde atıyordum. Dolayısıyla ikisi benim için bir seçim değil birlikte yürüyen bir şeydi. Ben bir şeylere yetişmek zorunda çok kalmıyordum. Hatta aksine sadece okula giden arkadaşlarım zorlanıyorlardı. Bazen insan birden fazla şeyi yapınca bence program daha iyi duruyor. Çünkü daha iyi organize oluyorsun konstrasyonun daha yüksek oluyor. 2016 Rio’dan ve üniversiteyi bitirdikten sonra eskrimden biraz uzaklaşmak istedim. Mental anlamda da çok yorgun hissediyordum kendimi o yüzden ABD’ye gitmeye karar verdim. Boston Üniversite’nde de Pazarlama üzerine bir senelik yüksek lisansımı tamamladım. Orası da çok keyifliydi. Aynı zamanda sevgili eşim Andrea da orada yüksek lisansını tamamlıyordu ve orada antrenörüm oldu. Bu şekilde Tokyo Olimpiyatlarına hazırlandık.

İyiki de öyle olmuş. Sadece spora odaklanmanın bizim ülkemizde doğru olduğuna inanmıyorum. Ona güvenilmez. Ama bu demek değildir ki sadece akademik hayatın olunca da iyi bir işe gireceksin. Ben kitapta da yazdığım gibi ne %100 bir sporcu oldum ne de %100 bir öğrenci oldum. Hep ikisini bir arada yürütmeye çalışan bir insan oldum. Artıları da eksileri de oldu tabi. Ama artıları biraz daha fazla oldu. Farklı bakış açıları kazandım. Çoğu arkadaşım eğitim için sporu bıraktı veya bırakmak zorunda kaldı, sistem kurbanı. Çünkü bizdeki sistem ikisini birden yürütmeye çok elverişli değil. Zor bir yol. İkisini bir arada yapması ciddi bir efor vermen gerekiyor. Herkes bu kadar bilinçli değil olmak zorunda da değil. Bazen o sistemin bilinçli olması seni otomatik olarak bilinçli yapar.

Aileler de eğitim hayatları etkilenmesin diye çocuklarını spordan uzaklaştırabiliyor ne yazık ki. Bir seçim yapmak durumunda kalıyor.

Haklı olarak. Örneğin ben sponsorluk konusunda acı çektim. Öyle kollar açılmadı yani. Ne yaparsan yap yetmiyor. Önce Olimpiyata gitmen lazım, Olimpiyata gidiyorsun madalya olması lazım. Böyle sosyal medyada ürün tanıtmaktan bahsetmiyorum. Ya da en azından bana öyle oldu. Şimdi birazcık daha kıpırdanma var bu konuda. Ama sponsorlar genellikle Olimpiyat kotası aldıktan sonra Olimpiyat’a kadar olan o süreçte geliyor. Ama aslında bizim ihtiyacımız olan o Olimpiyat kotası alana kadar. Çünkü tüm eziyet orada. Sporcuya gerçek yatırım bence Olimpiyat yolunda yapılır, Olimpiyat sırasında değil. Ben o konuda şanslı değildim o yüzden iyi ki eğitim hayatım vardı ki yüzde yüz bir şeye odaklanmak zorunda kalmadım. Çünkü mesela geçen sene sakatlandım her şey gitti yani sonuçta. Bir şeye güvenmek de çok doğru değil bence.

“Spor Hayatımı Sonlandırdım”

Siz şu an neler yapıyorsunuz ve bundan sonraki hedefleriniz neler? 

Spor hayatımı sonlandırdım. Bundan sonraki süreçte bu tarz bir kitap yazarak başka sporculara dokunmak en büyük hedeflerimden bir tanesiydi. Tabii ki de yeni hayata adapte olmak kesinlikle kolay bir şey değil. Elit sporcuların sporu bıraktıktan sonraki yaşamı gerçekten hiç kolay değil. Hayattan tatmin olma duygun bir kere çok az. Dolaysıyla biz yeni bir sayfa açıyoruz aslında. Hem iyi hem kötü tarafı var. Hangi meslek sana bu kadar profesyonel yaşamdan sonra yeni bir kimlik veriyor. Sonuçta yeni İrem’i bulman gerekiyor. Bunun da bir süreç olduğunu düşünüyorum. Ama dediğim gibi eğitim hayatım olduğu için çok şükür sadece yüzde yüz spora bağlı da kalmak zorunda değilim. Bu da bir esneklik sağlıyor. 

Antrenörlük gibi bir hedefiniz var mı?

Yani Türkiye’de olsaydım eğer belki olabilirdi. Daha farklı kapılar açabilirdi. Ama şu an özel hayatımdan dolayı İtalya’da yaşadığım için burada çok antrenöre ihtiyaç yok gibi duruyor. Çünkü İtalyanlar bu işin merkezi, en ekol ülkelerden bir tanesi. Çok başarılı bir ülke. O yüzden öyle bir açlığımda olmadı burada açıkçası. Biz sporcular benciliz. Bende o öğretme güdüsü açıkçası yok. Çok gelişmedi henüz. Çünkü biz sporcular hep kendimiz için yaparız o içgüdü bende gelişmedi.

Sporculuk ve antrenörlük arasındaki farkı çok güzel ifade ettiniz. Hep çok iyi bir sporcudan çok iyi antrenör olurmuş gibi düşünüyoruz aslında. Ama ikisi farklı şeyler.

Dışardan bakınca iki kere iki dört, ama bence pek öyle değil. Çünkü başkasına verme içgüdüsü ferdi sporcularda çok olmuyor. Ben çok bencil ve kendime odaklı bir sporcuydum. Dolasıyla bu dışarıya verme arzusu bende gelişmedi. Bu gelişmeyecek anlamına da gelmiyor. Eminim zamanla bu içgüdü gelişecektir. 

İstemeniz halinde çok başarılı bir antrenör de olursunuz, buna çok eminim. 

Teşekkürler.

İrem Karamete’nin yeni kitabını için: https://dionysosyayingroup.com/magaza/edebiyat/bir-olimpiyat-sporcusunun-derin-yolculugu-irem-karamete/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir