Her yaştan çocuk ve yetişkin için en büyük öğreticilerden birisi doğa. Doğanın içinde bir sporu deneyimlediğinizde, bir kamp yaptığınızda birçok açıdan beslenmiş ve tazelenmiş oluyorsunuz. Ve birçok noktada karar vermeniz, seçenekleri gözden geçirmeniz ve kendi sınırlarınızı denemeniz gerekiyor. Ve aslında her defasında, bir parça daha kendinizi tanıyarak ve olgunlaşarak ayrılıyorsunuz oradan.
Uzun yıllardır çocuklarla doğada kamplar düzenleyip, bisiklet, kano, kanyon yürüyüşü gibi birçok sporu deneyimlemelerine vesile olan Sonja Demirci ile Ekincik’te bir araya geldik.
Eşiyle birlikte uzun süredir https://www.mountainsandseastravel.com/ firmasında çocuklar ve yetişkinler için günlük yürüyüşler ve çadır kampları düzenliyorlar.
Sonja seni biraz yakından tanıyabilir miyiz?
Çocuklar için doğa sporları içeren geziler organize ediyorum ve bu sporları öğretiyorum. Orman okuluna yakın bir felsefe diyebiliriz. Keşfetmek öğrenmek ve eğlenmek temelli doğa gezileri düzenliyorum.
Kamplarımız her yaştan çocuğun katılımına açık, dört yaşa kadar olan çocuklarda ebeveynle katılımına izin veriyoruz, daha büyük yaşlar için ebeveyn katılımı yok. Geziler haftada 2 saatlik yürüyüş gibi hafif parkurlarla başlıyor. Dört yaştan sonra süreler uzuyor, beş yaştan itibaren kanyon turları, yedi yaştan itibaren de kano turları yapıyoruz.
Kanyon turlarında, dere boyunca kask ve iple yürüyüş yapıyoruz. Şelalelere gidebiliyoruz, belli mesafelerden atlayabiliyorlar. Tabi ilkin nasıl atlayacaklarını öğretiyoruz. Belirli sporlar için ön şart, ilgili yaşa gelmeleri, sonrasında tecrübesine bakarak aşama aşama zorlaştırıyoruz yapılacakları. Önce bir metreden, daha sonra beş metreden, on metreden atlama yapabiliyorlar. On iki yaşındaki bir çocuk on metreden atlayabilir hale geliyor örneğin.
Bir kamp boyunca neler deneyimlemiş oluyorlar?
Her yaşın parkuru ve zorluğu farklı oluyor. Her kampa bir orieentering yani yön bulma aktivitesi koyuyoruz. Yürüyüş rotalarındaki işaretleri okumayı öğretiyoruz. Rotalarda biz arkadan geliyoruz, yolu yönü onların bulmasını istiyoruz.
Örneğin on iki yaş iki üç kampa katıldıysa, A’dan B’ye yürüyerek ulaşması için eline bir GPS vererek, tüm yolu onun bulmasını istiyoruz. Biz ekipmanları taşıyoruz arkadan gelerek, onları uzaktan takip ediyoruz.
Tüm kamplarımız çadır kampı şeklinde oluyor. Çadırları kurup toplama işlemlerinde genelde boyları tek başlarına yetmediği için, görev paylaşımı yapıp beraberce hareket etmeleri gerekiyor.
İp bağlama, düğüm atma, ayakkabı bağlama aslında hayat boyu ihtiyaç duyacakları işleri de öğretiyoruz.
En büyük yaş grubuyla yaylalara çıkabiliyoruz, orada etrafta hiç ağaç yoksa ateş yakmayı da öğretiyoruz.
Pusula yerine güneşi okumayı, güneşle yön bulmayı öğretiyorum. Örneğin ilk yardım kitinde bulunan iğneyle, iğneyi saçlarına sürttüklerinde elektriklenmemin yönünden yol bulmalarını öğretiyorum. Yönleri öğrenme işi için sık sık sormak, tekrarlamak gerekiyor. Tekrar olmadığında kafalarında tam oturmuyor, çünkü gündelik hayatta buna hiç ihtiyaç duymuyorlar maalesef. O yüzden ilk başlarda sık tekrar oldukça önemli.
Yaş gruplarına göre ne tip farkılıklar oluyor?
Çocuk katılımcılarda yaş bence en önemli kriter değil. İlk kampına on beş yaşında gelen bir çocuk hiçbir şey bilmiyor, çünkü gündelik hayatında hiç doğayla teması olmamış. Halbuki kamplara dört yaşında başlayan bir çocuk çok daha kısa sürede çok fazla yol alabiliyor.
Küçük yaş makas tuttuğu için el becerileri daha yüksek oluyor, bıçak kullanıp yemek yapmaya da daha yatkın oluyorlar. Büyük yaşlar, eğer süreçte bu işleri hiç deneyimlemediyse yemek yapma işinde küçüklere göre daha çok zorlanabiliyor. Kreş, ana sınıf ve birinci sınıf en önemli yaşlar, bu yaştan sonra kullanılmayan kas ve refleksler çocuğu pratik anlamda geriye düşürüyor.
Genelde bir çocuk öne çıkıp ben bu işleri çok seviyorum diyebiliyor, o zaman ona alan tanıyıp o zaman sen öğret diğerlerine diyebiliyoruz. Bu durumda sekiz yaşındaki bir çocuk on beş yaşındaki çocuğa çok güzel öğretebiliyor, patates soymasını ya da rende kullanmasını örneğin. Akran öğrenmesi, bir yetişkinin öğretmesinden kesinlikle daha etkili oluyor.
Parkurları tamamlayabilmek açısından her katılımcı aynı seviyede oluyor mu peki?
Geçen yaz on iki yaşında bir öğrencimiz vardı, kanyondan atlamayı yaklaşık üç dört hafta yapamadı, gelmeye devam etti, ben de korkmaya başlamıştım, bu çağın geleceği bu mu, bu öğrencide bir problem mi var diye. Atlamak için sıçramak gerekiyor ve bunun için de belli kasları çalıştırmak gerekiyor, bu alışkanlık olmayınca, ya da ev okul arası git gel ile bu alışkanlık gelişmeyince, atlamak da imkânsız hale geliyor. Neyse ki bir sonraki denemesinde atlayabildi.
Tekneyle İztuzu Plajına gidip, uzun bir yürüyüş yapıyoruz örneğin. Çöp topluyoruz sahilde, yengeçler var bir bölgede, başta korkuyorlar sonra korkmalarına gerek olmadığını öğreniyorlar. Zaman zaman çanta hazırlama dersi bile verebiliyoruz. Hatta ayakkabı bağlamayı bile ders olarak anlatıyorum her sene. Yapabildiklerini gördüklerinde çok mutlu oluyorlar, önce öğrenen diğerlerine hevesle gösteriyor.
Kamp için daha çok hangi rotaları tercih ediyorsunuz?
Kamplar Dalyan, Ekincik civarında oluyor. Ekincik’ten Dalaman’a kadar olan bölgede gibi. En kısa kamplarımız iki gün bir gece şeklinde oluyor. İlk kez kampa katılacaklara, bu kısa kampı öneriyoruz. Yaş ve deneyim arttıkça beş gün dört gece kamplara katılabiliyorlar.
Dört mevsim kamp yapabiliyoruz. Çadır, uyku tulumu gibi ekipmanları hava durumuna göre ayarlıyoruz.
Kamplarda sorumluluk paylaşımı nasıl oluyor?
Uzun olan kamplar görece daha yoğun kamplar çocuklar açısından. On iki yaş civarındaki gruplar günde on iki km civarında yürüyüş yapmış oluyorlar.
Kampa ilişkin tüm sorumluluk onlarda oluyor, çadır kurma toplama, tüm yemekleri hazırlama, yeme ertesi toplama, bulaşıkları yıkama, ekipmanları arabalara yükleme gibi işlerin hepsini iş bölümüyle çocuklar yapıyorlar.
Velilerin yaklaşımı nasıl oluyor çocukları teslim etme konusunda kamplar için?
Açıkçası çocuklar çok daha hevesli oluyor, daha çok velinin aklı kalıyor çocuklarda. Onları da rahatlatmak için sık sık durum / foto / video paylaşıyoruz onlarla. İzmir’den, Antalya’dan kamplarımıza katılımcılarımız oluyor.
Kamplara ilk başladığımızda, akıllı telefon yoktu, kampa gittiğimiz yerlerde de telefon her zaman çekmiyordu. Biz de günde bir kez her şeyin yolunda olduğuna dair haber veriyorduk velilere.
İlk kampta genelde bir kuzen, abi, abla ya da arkadaşla beraber ve yakın mesafeye gidişi tercih edebiliyorlar ya da beni çok iyi tanıyorlarsa, o zaman da teslim edebiliyorlar. İlk kampı geçirdikten sonra zaten çocuk da veli de çok daha rahatlamış ve heveslenmiş oluyor ve gelmeye devam ediyor.
Katılımcı profili hakkında neler söyleyebilirsin?
Katılımcılar genelde, burada yaşayan yabancılardan oluşuyor, Türk katılımcılar görece çok daha az, sekiz kişilik grupta örneğin bir çocuk Türk oluyor gibi. Genelde Türk ailelerde oyun için para mı verilir gibi bir algı var gibi geliyor bana. Halbuki biz bu kamp ya da yürüyüşlerde hem fiziksel, hem zihinsel hem de sosyal anlamda çocukların gelişimine katkı sunuyoruz ve hayat boyu kullanacakları yetilerinin gelişmesini sağlıyoruz. Bu tip gezilere çok alışkın da olmayabilirler ama çok uzun süredir bu işi Hollanda’da ve burada yapıyor olduğum için, çocuklara katkısını yakinen ve çok net şekilde görebiliyorum ben.
Yaptırdığın tüm spor aktivitelerinin çocuklarına hayatına en önemli katkısı için neler söylersin?
Özgüvenleri gelişiyor. Neyi yapıp neyi yapamayacaklarını daha net biliyorlar. Kendilerini gayet güzel ifade edebilir hale geliyorlar çünkü ifade etmek zorunda kalıyorlar yol alabilmek için. Kitap okumakla o kadar da gelişmedi kendilerini ifade edebilme kısmı, en çok kamplarda akranıyla devamlı iletişim kurması sonucunda gelişti diye düşünüyorum. Kamplarda birçok farklı fikri duyuyorlar, herkesin farklı fikirleri olabilir, birbirlerinden öğrenecekleri çok şey oluyor ve birçok duygu da tabi bu fikir paylaşımında yaşıyorlar ve beraber bir sonuca ulaşıyorlar. Örneğin akşamları bir konu ortaya atıyoruz ve her çocuk kendi fikrini söylüyor, orada ne kadar çok bakış açısı olduğunu görüyorlar.
Bazı çocukları yaz boyu günübirlik alıyorum. Yani üç ay boyunca sabah teslim alıp akşam eve bırakıyorum. O çocukların duruşunun bile ne kadar değiştiğini yaz sonu ve yaz başı gözlemleyebiliyorum. Özgüvenlerinin ve kendilerini ifade ediş şekillerinin kamp dönemi boyunca nasıl yükseldiğin ve maalesef bir sonraki yaz tekrar gelirken nasıl eski haline döndüğünü görüyorum. Kelime dağarcığı azalmış, ifadesi sönük, yaratıcılığı azalmış şekilde gelip yaz sonu yükselerek gidebiliyorlar.
Örneğin hafif derece otistik olan çocuklarla da kamp yapıyorum. Karma grup içinde diğer normal diyebileceğimiz çocuklar, otistik çocuğa ilişkin bir şeylerden şikayet ettiğinde, onlarla da bir farkındalık oluşturmaya çalışıyorum. “Seninle aynı mı olduğunu düşünüyorsun ve seninle aynı şekilde davranmamı bekliyorsun ona da?” diye soruyorum çocuğa. Küsmemeyi öğretmeye çalışıyorum onlara. Küsme alışkanlığı bir buralarda bu kadar yaygın gibi geliyor bana. Empati yeteneklerini geliştirmeye çalışıyorum.
Yeni sporları, yolları denemek konusunda çocuklara ve yetişkinlere neler söylemek istersin?
Denemeden hiçbir şey bilmiyor insan, öncelikle bunu söyleyebilirim. Baştan hayır dersen hiçbir yere varamıyorsun kesinlikle.