Larry Nassar… Belki bu ismi daha önce duymuşsunuzdur. Çoğunluğu jimnastikçi olmak üzere 500’ün üzerinde çocuk sporcuya cinsel istismarda bulunan bir “doktor”. 29 yıl boyunca ABD Jimnastik Federasyonu bünyesinde bulunan ve bu yıllar içerisinde pek çok çocuğa kendi “tekniği” olduğunu ileri sürerek –tıp literatürüne bakıldığında böyle bir tekniğin olmadığı anlaşılıyor- “tedaviler” uygulayan ve bu kisve altında yüzlerce çocuk sporcuya cinsel istismarda bulunan biri. Bu konunun ayrıntılarına değinmeden önce sizlere jimnastiğin çocukların bedenleri üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğunu anlatmaya çalışacağım.

Jimnastik kuşkusuz bedensel, ruhsal ve psikolojik olarak faydalı bir spor olarak pek çok çocuğun hayatına çok erken yaşlarda girmektedir. Olumlu özelliklerini burada sıralamayacağım, bunlar hepimizin malumu. Benim dikkati çekmek istediğim yönü ise bu sporun, çocukların başarı sağlamaları için motive edilirken, antrenörleri ya da aileleri tarafından nasıl bir baskıya maruz kaldıklarına değinmek olacak.

Netflix’te yer alan “Athlete A: Jimnastikte Taciz Skandalı” isimli belgeselde, küçük yaşta spora başlayan birçok çocuğun fiziksel, ruhsal ve cinsel tacize uğradıklarına ve bu tacizin ABD Jimnastik Federasyonu yöneticileri başta olmak üzere devlet kurumları ve FBI’ın da içinde olduğu ilişkiler ağı tarafından nasıl örtbas edildiğine değiniliyor. Belgeselde, 1950’lerde ve 60’lardaki müsabakalarda yer alan sporcuların yetişkin görünümüne sahip olduklarına ve jimnastiğin daha çok yetişkin bireyler tarafından yapılan bir spor olduğu belirtiliyor. 1976 yılında 14 yaşında olan Nadia Comaneci’nin altın madalya almasıyla, küçük yaştaki kız çocuklarının jimnastiğe artan ilgisiyle birlikte bu spora katılımın arttığına ve Nadia’dan ilham alan çocukların jimnastiğe gönül vermesine yer veriliyor. Çok küçük yaşlarda bu spora başlayan çocukların bulunduğu ortamda onların duygusal ve ruhsal gelişmelerine zarar verebilecek çeşitli baskıların oluştuğuna ve bu baskıların sonucunda sürekli ciddi durma direktifinin etkisiyle gülmeyen, yeme bozuklukları yaşayan, adet ve ergenliği erteleyen tedavilere maruz kalan, büyüme engelleyici hormon tedavileriyle mutlak kontrol altına alınan çocuklar ortaya çıkıyor. Zor hareketlerin iyi yapılabilmesi için “küçük” olunması gerektiği düşüncesiyle bedenleri kontrol altına alınan çocuklara “şişko inek”, “domuza döndün” gibi ifadeler kullanılarak, aldıkları 3-5 kilonun suçluluk hissettirmesine neden olan bir ortam oluşturuluyor. Bunların yanı sıra disiplinli olmadıkları ve kilo kontrolünü sağlayamadıkları gerekçesiyle fiziksel şiddet gören çocukların da olduğuna değiniliyor. Bedenleri üzerinde bu kadar küçük yaşlarda mutlak kontrolün sağlanma çabasının bir sonucu olarak sporcular; yeme bozuklukları, ruhsal gerginlik ve düşük özgüven gibi sorunlarla baş etmek durumunda kalıyor. Yapılan araştırmalarda “Dans, jimnastik, yüzme, aerobik, buz pateni, gibi estetik sporlara katılan 5-7 yaşlarında 192 çocuk ve annelerinin yer aldığı bir çalışmada, hem çocukların hem de annelerinin, vücut ağırlığı konusunda çok büyük endişe taşıdığı belirlenmiştir.” (Kendir, Karabudak:2019)

Çocukların maruz kaldıkları baskılar bunlarla da sınırlı kalmıyor. Olimpiyatlarda yaptığı ilk hareketten sonra sakatlanan ve yürümekte zorlanan bir sporcuya antrenörleri ikinci hareketi yapması için baskı kuruyor ve bu hareketi sakatlığına rağmen yapabileceğine dair “motive” etmeye çalışıyor. Bu hareketin ardından çocuğun yüzünde büyük bir acı görüyoruz, aslında bu acı ifade, bedenlerinin kendilerine bile ait olmadığını pekiştirirken pistlerin ardında bundan daha da fazlasının yaşanabileceğine işaret ediyor. Bunların yaşandığı bir ortamda doktor olarak görev yapan Larry Nassar ise çocuklara sakatlanmaların ardından ilk müdahaleyi yapan ve “tedavilerine” yardımcı olan biri olarak karşımıza çıkıyor. Hem ruhsal hem de fiziksel olarak pek çok güçlükle baş etmeye çalışan ve yoğun stres altında olan çocuk sporculara son derece “nazik, esprili ve anlayışlı” davranan Nassar, çocuklara “iyi polisi” oynayarak, onlara gizlice yiyecekler, şekerlemeler veren ve bu yöntemle onları manipüle eden biri. Tetikleyici olabileceği düşüncesiyle burada detaylarına yer vermek istemediğim yöntemlerle onları istismar eden ve bunu dile getiren çocuklara rağmen federasyonun olanlara göz yumduğu ilişkiler ağına sahip. Öyle ki taciz iddialarıyla ilgili olarak ilk haber çıktıktan sonra bile Okul Yönetim Kurulu’na aday olup 2000 oy alabiliyor. Nassar’la ilgili ilk şikâyeti 1997 yılında Larissa Boyce yapıyor. Fakat federasyon yetkilileri tarafından “saygın” bir doktoru haksız yere itham ettiği gerekçesiyle aşağılanıyor ve söylediklerine itibar edilmiyor. 2015 yılına kadar yapılan 17 şikâyetin sadece 3’ü polis kayıtlarına giriyor. Yıllardır yaşadıklarını dile getiren Maggie Nichols’ın ifadelerinden sonra, konuya duyarlı gazetecilerin iz sürerek ortaya çıkardığı gerçekler ise gerçekten son derece sarsıcı. Tüm bunların 29 yıl boyunca sürdüğü ve yüzlerce çocuğa cinsel istismarda bulunulduğu önceki yıllarda da ortaya çıktığında bile ABD Jimnastik Federasyonu’nda görev yapan pek çok yöneticinin de bu olayların farkında olduğu ve yıllar boyu görmezden geldikleri, kendi konumlarını ve kariyerlerini sürdürmek adına bu tacizin bir anlamıyla ortağı oldukları ortaya çıkıyor. Şikâyetlerin ardından sorguya alınan Nassar’ın, evinin deposunda da sporcu olmayan çocuklara da istismarda bulunduğu, yapılan ev aramalarında ise 37.000 çocuk pornosu görüntüleri içeren videolar olduğu belirleniyor.

Pek çok sporcunun yıllar boyunca maruz kaldıkları bu istismarı ve çaresizliği Jennifer Sey şu şekilde ifade ediyor: “Cinsel saldırganlar her yerdeydi. Benim salonumda da vardı. Milli takımın koçu Don Peters da bilinen bir tacizciydi. Ülkenin her yerindelerdi ve kim olduklarını biliyorduk. Ama daha genel anlamda duygusal ve fiziksel taciz standart bir hale gelmişti. Bu bizi öylesine eziyordu ve itaatkâr yapıyordu ki içimizde bir cinsel tacizci olduğunu bildiğimizde asla hiçbir şey söyleyemiyorduk ve bu anlamda tamamen kendimizi güçsüz hissediyorduk.” Bir başka sporcu ise yaşadıklarına şu şekilde değiniyor: “O zamanlar kimse bize cinsel tacizin ne olduğunu söylememişti. Larry tedavi etmek amacıyla farklı noktalarımıza dokunduğunda ona ‘Bu gerçekten tedavi mi?’ diye sormuştum. O da ‘Evet, kaslarını bu şekilde daha da gevşeteceğiz’ diye cevap vermişti. Bu spora çok küçük yaşta başladık, çoğumuz okula gitmedi. O yaşlarda kimseye söyleyemediğim için takımdaki arkadaşlarıma bunun taciz olup olmadığını soruyordum. Bir arkadaşım ‘Hayır, sanmıyorum’ demişti. Kimse buna ihtimal vermiyordu ama gerçek apaçık ortadaydı. O zamanlar hiçbir şey yapmak istemiyordum. Yalnızca uyumak iyi geliyordu. Uyumak, ölmüş olmaya en yakın şeydi benim için. Hiçbir şey hissetmemek istiyordum.”

2020 Tokyo Olimpiyatları’ndan mental sorunları nedeniyle çekilme kararı alan Simone Biles da Nassar tarafından cinsel istismara uğrayan sporcular arasında yer alıyor. 2018 yılında #metoo hareketinin etkisini gösterdiği günlerde Simone Biles yaşadıklarını sosyal medya hesabında şu şekilde ifade ediyor. “Çoğunuz beni mutlu, kıkırdayan ve enerjik bir kız olarak tanıyorsunuz. Ama son zamanlarda… Biraz kırılmış hissettim ve kafamdaki sesi ne kadar çok kapatmaya çalışırsam, o kadar yüksek sesle çığlık atıyor. Artık hikâyemi anlatmaktan korkmuyorum. Ben de Larry Nassar tarafından cinsel istismara uğrayanlardan biriyim. Bu kelimeleri önce yüksek sesle söylemenin çok daha zor olduğunu, şimdi ise bunları kâğıda dökmenin çok daha zor olduğunu söylediğimde lütfen bana inanın. Hikâyemi paylaşmak konusunda isteksiz olmamın birçok nedeni var ama artık bunun benim hatam olmadığını biliyorum. Güvenilir bir ekip doktorundan herhangi bir tedavi görmek ve bundan korkunç bir şekilde “özel” tedavi olarak bahsetmek normal değildir. Bu davranış tamamen kabul edilemez, iğrenç ve taciz edicidir, özellikle de güvenmem GEREKLİ olan birinden geliyorsa. Çok uzun süre kendime sordum, “Çok mu saftım? Benim hatam mıydı?” Artık bu soruların cevabını biliyorum. Hayır. Hayır, benim hatam değildi. Hayır, Larry Nassar, ABD Jimnastik Federasyonu ve diğerlerine ait olan suçu taşımayacağım ve taşımamalıyım. Bu deneyimleri yeniden yaşamak imkânsız derecede zor ve Tokyo 2020’de yarışma hayalim için çalışırken sürekli tacize uğradığım aynı eğitim tesisine geri dönmek zorunda kalacağımı düşünmek kalbimi daha da kırıyor. Arkadaşlarımın ve diğer hayatta kalanların cesur hikâyelerini dinledikten sonra, bu korkunç deneyimin beni tanımlamadığını biliyorum. Eşsiz, akıllı, yetenekli, motive ve tutkuluyum. Kendime hikâyemin bundan çok daha büyük olacağına söz verdim ve hepinize asla pes etmeyeceğime söz veriyorum. Spor salonuna her adım attığımda tüm kalbim ve ruhumla yarışacağım. Bu sporu çok seviyorum ve asla pes etmedim. Bir adamın ve diğerlerinin sevgimi ve neşemi çalmasına izin vermeyeceğim.”

Görülen davada cinsel istismara maruz bıraktığı kadınlarla yüz yüze gelen Nassar’a aile dostları olan Kyle Stephens da şu ifadelerle sesleniyor: “Her şeyi inkâr etmiştin. Eğer gerçekten istismara uğradığımı düşündüğüm bir an olursa bunu polise ihbar etmem gerektiğini söylemiştin. Evet Larry. Buradayım. Sadece birilerine değil, herkese anlatmak için buradayım. Belki farkına varmışsındır. Küçük kızlar her zaman küçük kalmıyor. Büyüyor, güçlü kadınlara dönüşüyorlar ve dünyanı başına yıkmak için geri dönüyorlar.”

Soruşturmaların ardından Larry Nassar, davanın yargıcı Rosemarie Aquilina tarafından “Sana ceza vermek benim için onur ve ayrıcalıktır. Yaşamın boyunca bir daha cezaevi dışında yürümeyi hak etmiyorsun. Senin ölüm fermanını imzaladım.” sözleri eşliğinde 175 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Yukarıdaki ifadelerde de görüldüğü gibi çocukluklarında bu travmayı yaşayan sporcular yetişkin olduklarında haklarını arayarak örneğine az rastlanır bir hareketin öncüsü haline geldiler. Yargılama sürecinin ardından cinsel istismara uğrayan, yaşadıklarını anlatma cesareti gösteren jimnastikçiler “Sister Survivors” olarak anıldılar. 2018 yılında Arthur Ashe cesaret ödülüne layık görülen kadınlar “Bizimle Larry Nassar arasında duracak dürüstlüğe sahip tek bir yetişkine ihtiyacımız vardı eğer sadece bir yetişkin bizi dinleseydi, inanıp harekete geçseydi bu sahnede karşınızda duranlar onunla asla karşılaşmayacaktı.” diyerek çocukların seslerine kulak verilmesinin önemini vurguladılar. “Çocuk susar sen susma” sloganının ne kadar yanlış olduğunu vurgulayan bu ifade biz yetişkinlere tüm travma ya da istismar yaşayan çocukların yanında nasıl yer almamız gerektiğini anlatması açısından da son derece öğretici. Tüm bunların yaşanmadığı bir dünya elbette arzumuz fakat asıl bunlar yaşandığında doğru yöntemlerle hukuki sürecin işlemesi için tüm damgalamalardan, yargılardan uzak ortamlarda çocukların yanında yer almak her şeyden daha değerli. “Çocuk susmaz sen de susma!” mottosunu yayarak yetişkinlerin daha çok çocuğu duyması dileklerimle…

Kaynakça:

https://www.bbc.com/

Cohen, Bonni ve Shenk, Jon (Yönetmen) (2020). Atlete A. USA: Netflix.

Kendir, Dilek ve Karabudak, Efsun (2019). “Sporcularda Yeme Bozuklukları.” Gazi Sağlık Bilimleri Dergisi, 4(1): 1-10.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir