Türkiye Küçükler ve Yıldızlar Satranç Şampiyonası bu sene 20-27 Ocak tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşti. Türkiye’nin dört bir yanından 2500’den fazla sporcu şampiyonada yarıştı. Yedi yaştan onsekiz yaşa kadar geniş bir yelpaze; türlü hayal ve heyecanla, en çok Milli Takım Havuzu’na seçilebilmek umuduyla mücadele etti.
Bir yılı aşkın süredir buraya hazırlananlarla, sudan çıkmış balığa dönenler yan yana, masa masaya mücadele ettiler.
Bazı aileler, bir galibiyete coşarken, bazıları tek bir mağlubiyetle hüsran yaşadı. Faturayı, eksik edilen kahvaltıya, iki maç arası otel koridorlarında oynanan futbola, iki porsiyon alınıp rehavet veren tatlıya kesenler oldu. Halbuki işin doğası gereği, belki de yaşamın ta kendisi gibi, zafer ve yenilgi iç içeydi süreç boyunca. Çocukların dilindeki ifadeler bile çok şey söylüyordu aslında. “Mat etti beni” diyenler, “Kaybettim” diyenler, “Kazandı” diyenler…. Olanı olduğu gibi kabul edilenler, kendine yediremeyenler.
Şampiyona sırasında sohbet etme fırsatı bulduğum hakemlerden Berna Zor, şahit olduğu bir anı paylaştı. Maçlar sırasında salonda oldukları için, çocukların yenme yenilme sırasındaki tüm duygu değişimlerine de şahitlik ediyorlardı ister istemez. Ve yenilen bazı çocukların gözü dolduğunda, salonda biraz daha kalıp, sakinleşmeyi beklediklerini gördüğünü aktardı. İçeride biraz daha ağlayıp, sonra göz yaşlarını silerek çıkıyorlardı salondan, dışarıda onu bekleyenler o halde görmesin diye.
O küçücük omuzlar için çok ağır değil mi bu yük, dışarıda onu bin bir düşünce ve beklentiyle bekleyen ebeveynin karşısına dimdik çıkabilmek için, en sıcak göz yaşını içeride, mağlubiyetinin gözü önünde döküp, dışarı “toparlanarak” çıkmayı tercih eden kahraman çocuklar.
Birçok spor gibi satranç da çok katmanlı bir spor dalı. Mücadele ve zafer üzerine kurulu yapısı, hem esnekliği hem hırsı hem başarıyı taşıyor üzerinde. Tüm bu süreçte, gelişimi sağlıklı bir şekilde sağlamak, hayat boyu satranca devam edebilmek için çok önemli.
Bu katmanlı süreçte neler yaşandığına biraz daha yakından bakabilmek için, şampiyonaya katılan kadın antrenörlerden Ceylan Aslan ile bir araya geldik. Öğrencisi Kumsal İşlek, 7 yaş kızlar grubunda Türkiye 3.’sü oldu.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Tekirdağ’dan geliyorum. Trakya Folklor ve Spor Kulübü’nde satranç antrenörlüğü yapıyorum. Yaklaşık on senedir antrenör olarak çalışıyorum. Aynı zamanda hakemlik ve sporculuk boyutlarında da satrançla iç içeyim. Yüksek lisansımı sporcularda stres ve stres yönetimi üzerine yaptım. Sporcu yetiştirime sürecinde bu eğitimlerin çok faydasını görüyorum.
Satranca ilk nasıl başlamıştınız?
Şu an otuz iki yaşındayım, satrançla da yedi yaşımdan beri ilgileniyorum. İlk zamanlarda annemle abim oynuyordu, onları izleyerek meraklanmıştım. O dönemler Çeşme’de otuyorduk ve bir kütüphanede satranç kursu açılmıştı. O zamanki Mehmet hocam ile halen haberleşiriz, o da halen milli sporcular çıkartmaya devam ediyor.
Satrançta kız çocuklarının yerini nasıl görüyorsunuz?
Kız çocuklarının satrançtaki yeri git gide artıyor, ancak yine de erkeklerle karşılaştırıldığında çok daha az oranda katılım sağladıklarını düşünüyorum. Burada bile en küçük yaş olan yedi yaş grubuna bakarsak erkeklerin sayısı kızların neredeyse üç katı kadar.
Başta çok çabuk sıkılıp pes edebiliyorlar, veliler de bu noktada ısrarcı ya da yol gösterici olmadığında kız çocukları satrançtan çok kısa sürede kopabiliyor. Özellikle yurt dışındaki turnuvalarda çok daha başarılı olabilecekleri bir alan var.
Satrançta antrenör & sporcu ilişkisi sizce nasıl olmalı?
Ben açıkçası bireysel eğitimin daha faydalı ve etkili olduğuna inanıyorum. Kendim e bireysel derslere ağırlık veriyorum. Sporcuyu daha iyi tanıdıkça, onunla daha çok vakit geçirdikçe, satranç konusunda daha iyi destek olabildiğimi düşünüyorum. Gary Kasparov’un çok sevdiğim bir sözü vardır; “Satranç hayatın yansımasıdır” der. Bir insanın karakterini tahtadan analiz etmek mümkün oluyor. Örneğin bir çocuk korkak oynuyor ve tanıdıkça görüyorum ki çekingen bir yapısı var. Çocuğu ne kadar iyi analiz edebilirseniz, ona en uygun gelişim yolunu o zaman çizebiliyorsunuz diye düşünüyorum.
Türkiye 3.’sü olan sporcunuz Kumsal’la eğitim süreciniz nasıl başladı?
Kumsal’la anaokulundaki satranç dersinde tanıştık. İlk dersten fark ettirmişti kendisini. Birkaç hafta sonra ailesiyle görüştüm, kursa yönlendirmek istedik. Ailesi çok destek oldu bu konuda ama Kumsal ortama adapte olamadı. İkinci dönem Kumsal’la tekrar konuşup denemek isteyip istemediğini sordum o da olur dedikten sonra ailesi tekrar denemeye karar verdi. Tam olarak turnuvalara alışması geçtiğimiz Kasım ayını buldu. Yaklaşık üç ay Antalya için hazırlık yaptık.
Kumsal kendini o kadar güzel motive etti ki, geçen yılki ödül törenini izleyip oraya çıkmanın hayalini kuruyordu ve başardı. Ayrıca hem turnuvanın en küçüğü olup hem de milli takıma girmesi gerçekten gurur verici.
Başarının en büyük anahtarı anne ve babanın tutumu tabi ki. O kadar güzel destek oldular ki antrenör olarak maça konsantre etmek ve hazırlamak dışında bir şey yapmama gerek kalmadı. Aile baskısı olmadan, kendisinin mutluluğu için orada olunduğunu bilmesi kendini güvende hissetmesini sağladı. Bu kadar emek vererek milli takım forma gururu yaşatan önce Kumsal’a sonra emekleri ve böyle güzel bir çocuk yetiştirdikleri için ailesine teşekkür ederim.
Satrançla ilgili en büyük hayaliniz nedir?
Her çocuğun satrancı öğrenmesine katkı sağlamak diyebilirim. En fantastik hayalim ise bir dünya şampiyonu yetiştirmek.
Satrançta başarılı olmak isteyen kız çocuklarına tavsiyeniz nedir?
Pes etmemeleri kesinlikle, çalışan bir gün mutlaka başarılı oluyor.